27 Haziran 2011 Pazartesi

Galatasaray'da transfer bitmez(!)

Ünal Aysal?

"Drogba" dedi. Drogba olmadı. Sonra Klose Lazio'ya gidince tekrardan Drogba sesleri yükseldi. Akabinde Ujfalisi, Reyes ve Forlan içim Madrid'e gitti. Aralarında en kolay alınabilecek Ujfalusi geldi. Forlan ve Reyes olmadı. Forlan olmayınca tekrar "Drogba" dedi. Anti parantez geçmez gerekirse bu süreçte Ali Dürüst, "Drogba gündemimizde yok" açıklamaları yapıyor idi. Madrid'de Reyes kalacağı açıklandı. Ünal Aysal ayağına gittiği futbolculardan boş döndü. Haziran ortalarında, "Çok sürpriz bir kaleci gelecek, dünyanın en iyi kalecilerinden" dedi Temmuz'dayız ne gelen var ne giden. "Muslera ile anlaşıyoruz, anlaştık" dedi. Nedense o da olmadı. Kampa kadar, yani Temmuz başına kadar "transferlerin hepsi bitmiş olacak" dedi ve yine ne ses var ne seda. .Şu ana kadar yapılan transferler malumunuz bonservissiz transfer ve kimse "Ceyhun Gülselam"ın büyük transfer olduğunu iddia edemez. Yıllardır kabus gibi seneler geçirdiğimiz noktada bu yalan vaatlere karnımız doydu artık. Bize icraat gerekiyor. 





Özhan Canaydın asil bir insandı. Gerçek bir beyefendiydi. Aziz Yıldırım' ın asla yapmadığını ve yapmayacağını hep yaptı, zamanı gelince tebrik etmeyi bildi. onu saygıyla anıyoruz. başkanlık yaptığı dönemde şartlar zordu, buna rağmen asla başını önüne eğmedi.


Ünal aysal, beyefendiliğiyle şimdiden Galatasaray'lıların gönlüne taht kurmuştur. Ancak burada bir çizgi çekmek gerekir. Yeni bir cümleye başlamak zorundayım çünkü; seçim öncesinde, Aysal' ın varlıklı oluşu, Galatasaray için gereken köklü revizyonu gerçekleştireceği konuşuluyordu. vaatleri de vardı. Herkes umutluydu.

Seçildi, sevindik. Fatih terim' i getirdi, egosunu törpülemiştir, diye düşündük, daha da umutlandık. Aradan geçen bir aylık sürede, geçtiğimiz sezon yokları oynayan ve başları öne eğdiren kayıp ruhlardan kadroda en fazla 3-4 kişi kalması gerekirken, sadece 6 kişi gitti. selçuk inan, ceyhun gülselam ve johan elmander getirilse de, karanlığı fark eden Galatasaraylıların ' yeterli değil ' sözlerini duyabiliyorum. ben de aynısını söyledim.


Takımın ' lütfen ' futbolcuların ' uyurgezerce ' oynadığı bir takımı tekrar canlandırmanın yolu kadroda köklü revizyona gitmektir. Bunun anlamı kadroda en fazla 3-4 kişi kalması, 20 - 22 arası yeni ismin takıma katılmasıdır. Galatasaray başkanlık koltuğuna oturan biri de bu sorumluluğunu aklından çıkarmamalıydı. peki ne oldu? mecbur olunan yeni yapılanmanın olmazsa olmazları serdar kesimal, orhan şam, mustafa pektemek, veli kavlak, ersan adem gülüm, sezer öztürk elini kolunu sallayarak ezeli rakiplere gitti. önce drogba, sonra forlan ismiyle taraftarlar oyalandı, net bir gelişme söz konusu olmadı. fatih terim' in ' hakan balta kalsın, ona çok ihtiyacım olacak ' sözü de soru işaretlerini arttırmıştır. çünkü geçtiğimiz sezon sol bekte sağ açıklara çizgiye kadar eşlik eden, geri dönemeyen ben değildim.



Ünal aysal ise ' borç 550 milyon tl, bu şartlarda transfer zor ' açıklamasını yaptı. Ardından da Atletico Madrid' in 3 oyuncusu için büyük bir meblağ gözden çıkarıldı. Çelişki ve soru işaretleri yine kaçınılmazdı.

Yeni Galatasaray başkanı saygıdeğer bir insandır. Ancak o koltuğa oturunca taraftarın beklentisini gerçekleştirmek zorunda olduğunu bilmeliydi. Eğer seçime girmişse sorumluluğu anka kuşunu küllerinden doğurmaktı. Kendisi ' 20.000 kombine hedefliyoruz ' gibi talihsiz bir açıklama yaptı. Neden mi?


Kimse, hiçbir Galatasarayl'ının taraftarlığını sorgulayamaz, ölene kadar bu insanlar sarı ve kırmızıyı sevecek. ancak hiçbir insan da mazoşist değildir, en kalburüstü forvetlere bile pozisyon veren savunmalar, tek yönlü orta sahalar, canı istediğinde oynayan, istemediğinde küsen forvetleri izlemek için zamanını ayırmaz. Biz Drogba ve Forlan değil, ruh ve heyecan istiyoruz. oyalama değil, icraat bekliyoruz. borç dinlemek değil, okay yokuşlu için gösterilen çabayı dinlemek istiyoruz(duk). ama gidişat tam tersini gösteriyor. Taraftar sizden "Dolar"ı forvete, "Euro"uyuda stopere koymanızı beklemiyor. Taraftar sezonun ilk maçında sahaya çıkacak heyecan ve hırs dolu, eski futbolcuların görünmediği yeni başlangıç peşinde bir 11 arzuluyor. Bunu yerine getirmek de sizin sorumluluğunuz. Bahane asla kabul edilemez...O yüzden tünel, şimdilik karanlık gözüküyor.



Not: Kimse de Galatasaray sevgimi tartışamaz. Sadece kırgınım. Kalbimin yarısı sarı, yarısı kırmızı olmaya devam edecek. 

11 Haziran 2011 Cumartesi

Sporun beşiği Galatasaray; her düşüş bir ayağa kalkış..

Öncelikle Oktay Mahmuti yönetiminde ve Hakan Üstünberk komitesinde bu sezon gayet hedefe dair işler yapıldığının altını çizmek isterim. Sadece oynanmak istenen dirayetli oyun değil mesele. Bu şubeye getirilen hava ve coşku çoğu şeyin ötesinde.

Kısıtlı bütçe ile, kısıtla imkanlarla 21 yıllık hasrete son vermek istiyorduk. Seriyi 2-2'ye getirip herşeyin yeniden başlamasını istiyorduk. Olmadı. Fenerbahçe ülker 20 milyon doların üstünde bütçeyle kurulmuş bir takım. Anti parantez geçmek gerekirse "Fenerbahçe Ülker" bugünkü hala "hakemlere rağmen" kazandık demeleri düşündürücüdür. Bilmem kaç milyon dolarlık bir takımın sudan sebep göstererek savunma yapması gülünç oluyor. Amatör branşlarda sponsor desteği almadan başarı yakalamak nerdeyse imkansız gibi. Medical Park'ın bize bu sene ayıracağı bütçe ise 10 milyon dolar civarlarında. Bu yeterli olur mu bilinmez. Fakat Fenerbahçe Ülker üstüne koyarak daha da yol katedecektir. Bakın Aziz Yıldırım amatör branşlara verdiği destekle anılır hep, aslında klüplerin amatör branşlara bütçe ayırdıkları görülmez. Sponsorlar bu işi yürütür, organize ederler; Ülker ve ülkerin yan sanayisi Cafe Crown, Cola Turka gibi. Basketbol'un öncülerinden sayılabilecek "Ülkerspor"un kapanıp Fenerbahçe ile birleşmesi tamamen "Ülkerspor"un tamamen kendi insiyatifidir. Murat Ülker'in koyu bir Fenerbahçe'li olduğunu bu noktada unutmayalım.


Bugün ki maç için teknik-taktik analizi yapmaya gerek yok. Herşey apaçık ortada. Gerçek bir ritüeli şu noktada söylemek gerekirse, Basketbol'da seyirci açısından ilkeri yaşatıyoruz. Salonları karnaval yerlerine dönüştürüyoruz. Bu noktada taraflı tarafsız herkesten tebrik alıyoruz. "At gözlük"lü insanları bu sınafa dahil etmiyoruz.



Final mücadelesi verdiğimiz bu senede Basketbolbilir'ler tarafından play off'lara kalmamız dahi sürpriz görülürken final oynamamız büyük başarı addedilebilir. Bu noktaya gelmişken şampiyon olmakta isterdi gönüller elbette. 

Bazı "tarihbilmezlar" "Fenerbahçe"nin 5'te 5 başarısını dünyada eşi benzeri olmayan bir başarı olarak görüyor. Ali Tanrıyar zamanında 13 branjta şampiyon olduğumuzu hatırlatır bu ülkede yapılan sporların %80'nin, bunu içinde Basketbol dahil Türkiye'ye Galatasaray'ın getirdiğini ve öğrettiğini hatırlatırım. Kimse sporun beşiği olan bir camiadan umudunu kesemez. Fenerbahçe sadece başarılar elde eder, Galatasaray ise daima ondan büyük daha başarılar elde eder; ben değil tarih dillendiriyor bunları. 

Ben bugün sahada mücadele eden bütün abilerime sonsuz teşekkürler ediyorum. Onlar üzerlerinde formanın hakkını sonuna kadar vermeye çalıştılar. Taraftarın oyuncularla bütünleşmesi..Onları hakketleri değeri vermeleri Türkiye'ye örnek olacak şekilde idi. Koç Çetin Yılmaz'ın dediği gibi, "Galatasaray taraftarı basketbolu iyi biliyor." Basketbol seyirci kültürünü canlandırmaya devam ediyor.


Unutmadan söyleyelim ki;

Türkiye'dir Galatasaray.




Hoşgeldin Ceyhun GÜLSELAM

Barış Özbek gitti, Ceyhun Gülselam geldi. İkisinin oyun tarzı birbirlerine benzese de Ceyhun'nun fiziği ve biraz daha topla oynaması Barış'tan onu ayıran önemli bir özellik. Önemli futbolcu olması ihtimali var. Fiziği var, etkili şutları var. Ama şimdiden bol bol çalışsın ki, 30 yaşına gelince "pas da atabilsem Real Madrid'de oynardım." demek zorunda kalmasın bize.  Trabzonspor'da oynadığı dönemlerde her maç 3-4 aleni pas hatası yapıyordu. Pozisyon gereği, pres neticesinde falan değil, göz göre göre...

Ceyhun'um, gül'üm, selam'ım, yapma. Çok üzülürüz.



Ceyhun, kariyerini şekillendirmek istiyorsa Galatasaray onun için şanstır. Üstüne koya koya oynaması lazım. Trabzonspor performansı ile bizde şans bulması zor görünüyor. Herşey gönlünce olsun.

Başarılar Ceyhun. Hoşgeldin.

10 Haziran 2011 Cuma

Kesilecek bir hesap daha var.

Yıllardır beklenen play off finalinde seyircinin takımıyla buluşması "Brezilya Karnaval"larını aratmayacak şekilde coşkulu olmuştu. Hasretin, özlemin, isteğin 21 yıldır tavan yaptığının tezahürü idi Abdi İpekçi'deki coşku. Maça 1 saat kala tribünlerin yarısı dolması herşeyin göstergesi olmuştu. Müthiş bir atmosferde oynanan bu maçı kazanmış olmamız seri açısından çok önemliydi.


Seyircinin maça etkisi çok ama çok büyük. Çok büyük emeklerle bu durumlara geldik. Çok büyük işler yaptık  Paranın satın alamayacağı şeylerin hepsi bizde. Hırs, azim, taraftar, mücadele, ayağa kalkmak ve daha fazlası.. İnanmışlığın zaferi. Yarın kesilecek bir hesap daha var. Galip gelip seriyi 2-2'ye getirmek. Herşeyin yeniden başlamasını sağlmak. İnanıyoruz. Ruhunuza inanıyoruz!İ

9 Haziran 2011 Perşembe

Ruhunuza inanıyoruz..

"21 yil sonra finale adımızı yazdırdık. tıpkı 21 yil sonra ilk defa yarı finallerde galibiyet aldığımız gibi... şimdi sıra son virajda...

seri cumartesi günü başlıyor. saha avantajı rakibimizde olacak ve maçlar 2 deplasman, 2 ev sahibi, gerekirse 1 deplasman, gerekirse 1 ev sahibi ve gerekirse 1 deplasman daha formatı ile oynanacak. dolayısıyla şampiyonluk için deplasmandan en az bir maç çalmamız gerekiyor. başarabilir miyiz? irdeleyelim.

fenerbahçe ülker'in kullanabildigi rotasyon şu şekilde:pg: roko ukic - saras jasikeviciussg: ömer onansf: marko tomas - emir preldzicpf: darius lavrinovic - sean mayc: oğuz savaş - kaya peker

engin atsür, mirsad türkcan ve gasper vidmar sezonu kapatali çok oluyor. kinsey'de bu seride oynayamayacak. en son antalya ile oynanan ilk macta yer alabilmişti.kısacası rakibimizin 9 kisilik bir rotasyonu var. en önemli avantajları ukic-saras-ömer üclüsünün bulundugu guard rotasyonu... maçlara ukic-ömer ikilisiyle başlıyorlar. daha sonra ukic-saras, saras-ömer ikililerini goruyoruz. her kombinasyon tehlikeli. 

zayif noktaları neler? roko ukic zaman zaman dengesini kaybeden, hücum ritmini tutturamadığı zaman takımına zarar veren bir isim... saras'ın yaşı epey ilerledi. basketbol zekası üst düzeyde olmasına rağmen sert savunmalara karşı o da dengesini kaybediyor.

ömer'i mutlak suretle biz hücumdayken yormamız lazım. kendisi muhtemelen pg'imizi savunacaktır. bir ihtimal jerry johson sahadayken shipp veya evren (hangisi sahadaysa) ile eşleşmesi muhtemel. eger savunmada yorulursa, hucuma pek bir şeyi kalmaz gibi. yine de guard rotasyonunun en formda ismi durumunda... dikkat etmek gerekir.

guard rotasyonları bize göre daha dar ama yetenek açısından daha üstün diyebiliriz. dolayısıyla bu pozisyonlarda işimiz daha çok savunma kısmında başarılı olmak. açıkçası bu konuda gönlüm rahat. çok ekstra şutlar bulamadıkları müddetçe diğer takımlara karşı aldıkları skor katkılarını alamayabilirler.

sf pozisyonu bizim için tehlikeli marko tomas ve emir preldzic ikilisi başımızı ağrıtabilir. kendilerine bu pozisyondan minimum katkı verdirmemiz gerekiyor. normal sezonda oynadığımız iki karşılaşmada da emir'i durdurmayı başarmıştık. ancak ikinci karşılaşmada marko tomas başımızı çok ağrıttı. caner ve shipp ikilisinin savunmada ekstra gayretli olmasi gerekiyor.

gelelim pf ve c pozisyonlarına. oğuz'u kategori dışı tutmak gerekir. eşleşebilecek oyuncumuz yok gibi duruyor. bir ihtimal ermal kendisinin arkasında durabilir. ancak faul problemi bu noktada baş ağrıtması muhtemel sıkıntımız olarak dikkat çekiyor. rancik sakatlığının çok önemli olmadığını, final serisinde bir ihtimal oynayabileceğini söylemiş ama biz yine de o yokmuş gibi planlamalıyız. oğuz iki macta da bize karşı 14 sayı üretti. şut var, post-up var, saha görüşü fena değil... komple bir uzun olma yolunda çok önemli adımlar atıyor ve bence 1-2 seneye kadar avrupa'nın sayılı uzunlarından bir tanesi olacak. diğer yandan kaya-lavrinovic ve may üclüsünden pek korktuğumu söyleyemem. elbette 1-2 maç ekstra katkı sağlayabilecek oyuncular ama hücumları ile bize pek dert olmazlar. hatta koçlari bazen bu 3 oyuncuyu da yanında oturtup, emir'i 4 numaraya çekip takımını kısa bir beş ile sahada tutuyor.

özellikle saras-emir-oğuz üclüsü sahadayken hücum performansları bir anda değişiyor. dolayısıyla emir 4 numara oynarken, mümkün mertebe bizim de preston shumpert ile sahada kalmamız ve kısa beşle oynamamız önemli bir nokta... zira karşısına ermal'i veya andric'i almış bir emir'i düşünmek istemiyorum. zaman zaman haluk'u 4 numara oynatmak bile akıllıca olabilir.

fenerbahce bizden 3 kat daha fazla bütçeye sahip, basketbol yeteneği anlamında bizden daha üstün fakat bunların hepsi kağıt üzerinde kalıyor. takım oyunu olarak kendilerinden çok daha iyi olduğumuzu söyleyebilirim. bu sezon 70 sayının altında bir kere kaldılar. onda da galatasaray'imiz 56 sayıda tuttu ve 11 sayi farkla maglup etti. bunun dışında uzatmaya giden ve kazandıkları efes maçını bir kenara koyarsak normal sürelerde 70 sayının altına pek düşmüyorlar. hatta bizim kazandığımız maç dışında oynadıkları 33 maçta sadece 5 kez 75 sayinin altına düşmüşler. dolayısıyla burada kritik baraj 75 sayı. bu sayının altında tutmayı başardığımız her maçı kazanacağımızı düsünüyorum.

onlar play-off'ta bizim kadar sert savunma yapan bir ekiple karşılaşmadılar. ancak biz onlara benzer bir skor potansiyeli olan beşiktaş ile karşılaştık. dolayısıyla takım ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. her şey savunmada bitiyor. onların kadrosunda süre bulan aşağı yukarı bütün isimler buraları defalarca oynamış, tecrübeli oyuncular olabilirler. ancak bizim de elimizde daha önce buralarda bulunmuş tutku, haluk, ermal, shumpert ve her ne kadar dengesiz olsa da belçika'da böyle maçları oynamaya alışkın olan jerry johnson gibi isimlerimiz var. 

Banvit serisinde ki atmosferin sağlanacağı her maçın mutlak favorisi biziz. is oradaki ilk iki maçtan bir galibiyet çıkarmaya bakar. gerisi? 4-2 ve şampiyonluk...
ha olmasa ne olur? canları sağolsun. bu sezonki ilk hedefimiz şampiyonluk veya final görmek değildi. bu takim önümüzdeki yıllara damgasını vuracağını cümle aleme göstermiştir. yine de yetmiyor be... buralara kadar gelmişken şampiyonluğu fenerbahçe ülker'e bırakmamak gerekiyor. aslanlarımızda bu yürek var. bu enerji var. taraftarda bu inanç var. yönetimde bu inanç var."

8 Haziran 2011 Çarşamba

Efsane

"Herkesin yüreği adeta, Ali Samiyen'in çimlerinde. Galatasaray'la birlikte mücadele ediyor."

Seni Sevmeyen Ölsün

7 Haziran 1987...14 yıl sonra gelen şampiyonluk. Tribünlerin 40 bin civarından olduğu dilleniyor..

"Bence Galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır!"


Metin Oktay'ın dillere pelesenk olmuş bir söyleşisindendir, bilirsiniz hepiniz/hepimiz. Ana haber bültenlerinde, çok eskiden, bayağı hemde. Şöyle böyle hatırlıyorum, Öyle ya, Amerika Irak'a girdiğinde bir çocuk koşuyordu bomba sesleriyle inleyen sokakta. Üzerinde Hasan Şaş forması, göğsündeki Sarı-Kırmızı armayla koşuyordu delicesine.. İşte bu yüzden çok büyük bir takımdı Galatasaray. Sesini o büyük dedikleri Avrupa'ya defalarca duyurabilen tek takımdı. İsmini batı'da duyurmuş ancak doğu'yu da etkisi altına almıştı. Ya da Çin'de forma bulamayan çekik gözlü insanların, Sarı-Kırmızı iki kumaş parçasını sallamaları... Onlarda taraftarıydı artık besbelli Galatasaray'ın...

Ya arkadaşlar, diğerlerinden farklı olarak en güzellerinden biri de İngilizlerdir, biliyor musunuz?... Manchester United taraftarına ''We are from Turkey'' cümlesini kurmaktır 'Hoş' olanı.. Alacağınız tepki kocaman büyümüş gözlerle; ''Gelatasuray'' olacaktır. Şampiyonlar ligi'ne katılamadıkları ilk sene akıllarına gelecektir hemen...

Şimdilerdeyse durumumuz işler acısı.. Uzun zamandır da yazmıyordum da hani... Yazayım dedim şimdi, anlatayım hasetimi..Okur-yazarlar görüş bildirirler, katılırlar ya da destek verirler belki diye.. Lig'lerde yokuz senelerdir..Kupada yokuz, iddiamız yok bu sene Avrupa iddiamız da yok.. Görülmeyen kabus.. Kurtların olmadığı yerde, itler çakallar volta atarmış.

"Şampiyonu biz belirleriz" diyen başımızda vardı gerçi.. Yanan bu utanç ateşini alevlendirenler...O kocaman çınara zarar veren "adam"lar.. Şu son aylarda, utanç resmi içinde, "bir gurur yoksulluğunun ortasında, kim bilir kaç insan kendini Galatasaray'lı hissetti, o gururun ucundan-köşesinden bir parça tatmak için… " Bekir Coşkun'un dediği gibi..

Hani aç kalmış kuşların ekmek kırıntısına koşması gibi… Ekmeği suyu gibi..En kötü gününde..Bu nedenle, son ayladan bu yana daha çok Galatasaray'lıyım bende..

Odasını Hagi posterleriyle dolduran, Milan deplasmanında kesin kazanılacağına inanan bir çocuktum ben. En son içerde oynadığımız Kasımpaşa maçını kesin kaybedeceğimiz düşüncesine ve neredeyse Hagi'den nefret edecek konuma getirdin ya beni; sana ne diyeyim artık ben Galatasaray. Sende de suç yok ki! Kılavuzu karga olanın burnu boktan çıkmazmış..Başımızdakilerden bahsediyorum elbette. Sana yakışmayanlardan..

Hanımlar beyler, şöyle söyleyeyim


;

İki kişi evlenirken kaderde kıvançta, yani iyi günde kötü günde beraber olmaya söz verirler; Ama gel gör ki, bir süre sonra verdikleri sözü unutup ayrılırlar.
Birlikte geçirdikleri nice güzel günleri unuturlar.

Oysa belki yedi yaşında Galatasaray'a gönlünü kaptırmış bir erkek, henüz ikinci yarının başında olmasına rağmen, onuncu mağlubiyetini alan ve Kupa'dan elenen Galatasaray'ını asla terketmez, bırakıp başka bir takımın kollarına atılmaz...
Sigarayı bırakır, eşini, çoluğunu çocuğunu bırakır, terkeder takımını terketmez. Bu olayı erkekliğine yediremez. Bu konu kendisi için bir onur meselesi, bir kimlik meselesidir adeta...


Sevgi neydi? Sevgi emekti. Galatasaray'lı olmayan da beni anlayamayıp basıverecek eksiye. Ne anlatıyor bu diye ..Bu benim umrumda mı? Elbette hayır! Ben zaten alışmışım yaşanmışlıklara, emektar duayenlerin salıncağında mevcudiyeti söylemeye ya da söylememeye..Onlar bassalar ne olacak sanki?

Ülkeyi doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, en uzak köşesine kadar sevince boğan bu ülke takımını kendi çıkarları adına, ihtirasları adına bir Galatasaray sever olarak, emektar olarak, bu takımı bu hallere getirenlere hakkımı helal etmiyorum.

Ben, neler öğrendim, neler gördüm? Türkiye'de ilk idman sahasının nasıl çimen olduğunu Derwall sayesinde olduğunu öğrendim, 14 seneden sonra Es-Es maçında gelen şampiyonluğu da...

Ben, Metin Oktay'ın gollerini, adamlığını anlatan babamın Galatasaray'lı olmanın ayrıcalığını anlatan kelamlarıyla büyüdüm!

Hagi monaco'ya 45 metreden çaktığında da oradaydım! Tarihe tanık oldum!

Mekanı cennet olsun, hep muhalif olduğumuz Özhan Başkan geldiğinde de vardım, rahmetli olduğunda da..

Ben Ali Samiyen'e ilk girdiğimde florya topraktı,
Türk Futbol'u çorak...

Hulasa sevgilimin şu anda yaşadığı, içinde bulunduğu kaos, adıma hiç sorun değil. olur, geçer, gider. Zaten sevgilimin, canımın en büyüklüğünü gösteren; Gün bugündür nidalarıyla giydirenler, hakaretleri havalarda uçuranlar.. Cibiliyetsiz diye başlayıp aslında içlerinde ki sin-kafları kusanlar... onlar!

Övünmek gibi olmasın; Ama doğma büyüme ben Galatasaray'lıyım, öyleyim...!


Unutmadan dip not geçeyim;



Galatasaraylılık, tüm öğeleriyle bir bütündür. Bu nedenle bölünemez, parçalanamaz. Bu yolda uğraş verenler, tarih boyunca olduğu gibi, hiçbir zaman başarılı olamazlar.
Galatasaray Türkiye'dir.

Bence Galatasaraylılık din gibi, mezhep gibi yerleşmiş, köklü bir inançtır. Galatasaray'ı işte bunun için tercih eder ve Galatasaraylılığımla her zaman gurur duyarım.

" Metin Oktay''