Büyüklerimiz söylerler, 90'lı yılların başından sonra taraftar kültürü değişmeye başladı..Daha Fanatik bir taraftar topluluğu ortaya çıkmış oldu. Fanatikleşen taraftarı, yönetimler bir kaç nedenden beslemeye başladılar. ve yönetimlerin bunları beslemesi fanatik döngüyü helezonik şekilde güçlendirerek büyüttü. Yönetim bu insanları destekledi çünkü fanatik taraflarların sevmediklerine, rakiplerine, sisteme uyguladıkları psikolojik baskı faydalı sonuçlar veriyordu. Bu insanlar yöneticilerin mafyavari işlerinde kullanıldılar dahası fanatikleşen taraftar takım ürünlerini satarak takıma para kazandırıyordu. En fanatik ve çok sayıda taraftarı olan takım her halükarda güçlü ve zengin bir takım oluyordu, zira bu kadar büyük ve fanatik bir kitleyi yöneten yöneticiler siyasal güçler de kazanıyorlardı. Bunun en somur örneklerini "Futbolda temiz kramponlar" operasyonunu başından sonuna kadar incelerseniz göreceksiniz.. Tek bir sözü ile binlerce insanı sokaklara dökebilecek insanların iktidar açısından önemini azımsamak körlüktür. Bu faydalar yanında kontrol etme ihtiyaçları da yönetimleri fanatikleri beslemeye ve kendilerine bağlamaya zorladı. Zira fanatik taraftar gruplarının yaptıkları eylemleri ülke çapında bir çok refleksleri değiştirmeye yetiyordu.
Medya ise fanatik taraftarlara uygun haberler sunmaya başladı. İlk nedeni bu tipte haberler satıyordu. Fanatik yazarlar daha fazla okunuyor, daha büyük trajlar gazetelere akıyor, (bu manada fenerbahçe medyasının neden daha büyük olduğu da izahını buluyordur: Çünkü çok satıyor) fanatik spor programları daha fazla izleniyor, fanatik spor yazarlarının yaptıkları tartışmalar rating rekorları kırıyor, medya para kazanıyordu. Medya tüm retoriğini fanatizm üstüne kurdu, gittikçe fanatikleşen yazılar, taraftar ve yönetimler ile acaip bir döngüye girildi. Bu döngünün içinden öyle bir adam çıktı ki tüm bu retoriğe hakim olan bir adam; Aziz Yıldırım. Futbolun gediklisi insanları yönlendiriyor, bazılarını figuran olarak kullanıyor, Türk futbolunun bu kokuşmuşluk ve pislik hengamesinde futbola yön veriyordu.
Türkiye'nin yaşadığı sosyolojik dönüşümü de azımsamayalım. Bunu hep söylüyorum, Emre Kongar'ın deyişi ile "yağma kültürü" Türkiye'ye hakim olup, siyaset alanında genel bir çürümüşlük, rant psikozu, medya-siyaset-mafya eksenleri kurulurken futbol gibi büyük ranta sahip bir alan bu değişimlerin gerisinde kalamazdı. Futbolun yarattığı büyük rant, büyük karlılık bir anda mafyanın da dikkatini celbetti. Oral çelik gibi bir adam işte bu dönemde Malatyaspor başkanı olabiliyor, bir iddiaya göre Alaaddin Çakıcı'nın cinayeti ile Haluk Ulusoy federasyon başkanlığına seçiliyor, Sedat Peker, Aziz Yıldırım gibi adamlar maçları kontrol etmeye ahdediyordu. Bunun ortalama insana yansıması, büyük sonuçlara gebedir. Zira futbol atmosferi gittikçe büyük düellolara sahne olmaktadır.
Buna gözünü kapayanlar, yıllardır mafyanın futbolda olmadığını (Hatta siyasetinde üzerinde olmadığını) savunanlar büyük gaflet içindedirler. Aziz Yıldırım tüm paradigmaları ile Türk Futboluna ve Fenerbahçe'ye hakim olmuştur. Abdullah Öcalan bugün pkk'yı nasıl imralı'dan yönetiyorsa, Aziz Yıldırım'da metristen fenerbahçe'yi yönetiyor..
3 temmuzdan önce fenerbahçe tarafından keşke, Galatasaray taraftarı tam seçim öncesi iktidarın en büyük yatırımı olan Telekom Arena'da başbakanı yuhaladığında, tüm iktidar Galatasaray camiasının üstüne yüklenirken fenerbahçe kulübünden zırnık kadar destek gelseydi...Keşke bu sıralarda Aziz Yıldırım'la başbakan kahkahalarla Alex'li resmi vermeseydi, keşke o iktidara, taraftar grupları en azından referandumda destek vermeseydi..En azından ortada dursaydı...Keşke zırnık kadar daha önce 'fenerbahçe son kale' diyebilseydi, keşke zırnık kadar 3 temmuzdan önce iktidar bizi sevmiyor diyebilseydiniz ,keşke bir defa başbakan o stada geldiğinde bir ıslık sesi duyulsaydı, tek bir kişinin bile...Keşke "Adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan" pankartı açılmasaydı.
Olmadı...3 temmuzda o acımasız güç bu sefer senin canını yakınca en azılı iktdar düşmanı ve muhalif oldun. Ama geç kaldın söyleyeyim.
Darbe soruşturmaları nedeniyle, intihar edenlere, çoluk çocuğu sefil olanlara, aileleri yıkılanlara, itibarları mahfolanlara tek bir destek kelimesini esirgerken, başbakanla birlikte yanında Alex olduğu halde kameralara kahkahalarla poz verdin.
Bir kulüp olarak her kesime eşit olman gerekirken hep başbakanın yanında, ihtiyacı olduğu yerde oldun.
Şimdi çok büyük muhalif oldun ya, kimsenin umrunda değil, emin ol. Ne o başbakanının nede geriye kalan yüzde seksenin.
Şimdi yüzüne Aziz Yıldırım maskesi takıp (kim bilir belkide Aziz Yıldırımı'n taşeronları tarafından organize edilen, olmadığından emin misin?) gösterilere katıl. Buna da 'renk aşkı' diyeceksen zaten aklın senin değildir. Aynen devam et güzel kardeşim.
Kocaman kocaman Aziz'in çocukları...
13 Aralık 2011 Salı
1 Eylül 2011 Perşembe
"Sadece Biz Yapmadık"lardan Yerli 'La Fonten'ler
Temiz Kramponlar operasyonun en bşaından beri birileri bu süreci speküle etme peşinde..Öte yanda toplumsal olarak derin ikilemlere sürüklenen yığınlar artık herşeye şüpheyle bakar oldular..... Hangisi gerçek, hangisi kandırmaca... Güvene dair en küçük bir kımıltı yok iken modern sunaklarda asırlık değerlerimizi kurban etmenin irkiltici hazzıyla kendinden giderek daha büyük şüphe duyan bir toplumun sağlıksız bireyleri oluverdik...Kendimizde oluşan bir pisliği başkaları üzerinde kullanarak "kendini aklama" peşine düştük..
Spor Program'larında, kendilerine biçilmiş rolleri icra edenler bu şaşırtmacalı oyunu sürdürüyorlar... Artık şikenin yapılıp yapılmadığından öte ve daha derin ahlaki sorunlarla yüzleşiyoruz. Önümüzde büyük bir pislik dururken, gündemin maddesi "haksız para ve maç kazanmak" iken 20 yıl önceki olayları sorgulamak, soruşturmak kısaca şark kurnazlığıdır. Çünkü 'etik' diyebildiğimiz toplumsal vicdanımız kanıyor artık... Doğruyla eğriyi ayırt edebilecek duygusal terazimiz bozulmuş... Bu daha büyük bir sorundur. Şikenin kendisinden daha vahim ve bizi giderek tüketen bir mahkumiyettir. Bu bir akıl tutulmasıdır ve toplumun tümünü mahkum eden bir erozyondur.
Şikeyi meşru göstermek hangi mantığın ürünüdür ki af getirmek olsun? Elde delil-belge-kanıt-sonuç -her ne altsa- olmadan sadece tahminen "geçmişte herkes yaptı" demek nasıl bir akıl tutulmasıdır?
Özel yetkili Savcılar ve hakimler ellerinde ciddi bulgular olduğunu, deliller olduğunu söylerken, hakimler tutuklamalar yaparken "Bence şu x takımda yaptı, sadece fenerbahçe mi yaptı sanki; Bu seferlik affedilsin" demek hangi kelimelerle ifade edilir, hangi vicdana sığar? Hangi akıl bunu düşünür, Hangi 'etik' anlayış bunu savunur, hangi hukuk bunu meşru görür? Bu ne denli ürkütücü birşeydir.
Sahi, Kamoyu, sen ne söylüyorsun?
12 Ağustos 2011 Cuma
Futbolun Göbeğine Oturmuş Ucuz Şövenizm; Taksim Hazır...
"Futbol şiddetir, futbol holiganlıktır, futbola adam bıçaklamaktır"
Futbolun teslim olduğu kitle bu. Ellerinde satırlar, döner bıçakları ile hap çeken adamlar stada gelip Türk futbolu'nun tezahürat kültürünü, tribün kültürünü oluşturuyorlar. Boklu retorikleri ile "Canım feda olsun sanaa!" diye bağırdıkları takımın "Renk Aşkı"ndan, futbolcularına en fazla "Milyonluk Eşşekler" diye bağıran bir milletin insanları havalimanlarında "Bu sene şampiyon görelim sizi, futbolcu katili yapmayın bizi, korkutmaz bizleri cezaevleri, şampiyonluk hasreti çıldırttı bizi" diye bağırıyor.
İnsanlar da buna tamah ediyor. Bunu ne mühim birşey görüyorlar. Maç çıkışlarında "adam bıçaklamayan futbol konuşmasın denecek nerdeyse" Öyle değil mi? O duruma gelmedik mi? Nefret dolu kalpler, Kinleri, hasetlikleri iliklerine kadar işlememiş mi? Takımlarını belli seviyede görmeye hazmedemeyenler insan dövüp, muhabir kovalamadılar mı? İşini yapan basın mensuplarını dayak atmadılar mı, stadlarını yakmadılar mı?..Gerçi kimilerine göre, "Futbol şiddettir, futbol holiganlıktır, futbol adam bıçaklamaktır(!)"
Futbol, bu adamların elinde futboldan başka herşeye benzedi! En Adisinden Roma Arena'larından bile beter oldu! Orada en azında ölenler arena içinde olması beklenirdi..Şimdi Arena dışında insanlar Arena yüzünden ölüyorlar.
Cuma-Cumartesi-Pazar-Pazartesi... Haftanın 4 günü futbol konuşuyor bu ülke. Futbol bile değil gerçi bu! Hakemleri konuşuyoruz, Federasyonu konuşuyoruz, Teknik Direktörleri konuşuyoruz...Maç içinde ölenleri, maç dışında yaralanları konuşuyoruz..Hiç futbol konuşmuyoruz..
Televizyon programları var futbol ile ilgili...Tartıştıklarını bir kafanızdan geçirin...Fenerbahçe şikeci mi? Futbolda bahislerin etkisi, hakemlerin yaptığı şikeler, TFF'nin kabiliyetsizlikleri..Teknik Direktör'ün beceriksizlikleri..Her maç hakemlerin ne mene yanlış karar verdiği bitmez tükenmez saatler boyunca her hafta 4 gün boyunca konuşuluyor...Bu ülkenin bu kadar konuştuğu başka hiçbir meselesi yok! Ve düşünün en çok konuştuğu mesele de, meselenin özüyle -Ferhan Şensoy deyimi ile- kesken alaka..
Önümüzde şimdi bir fırsat çıktı..Bu olayların bu kadar konuşulmayacağı, kimsenin yağdanlık yapmayacağı, sadece "futbol" konuşmak için gün doğdu..Sizin konuştuklarınıza Devletin polisi, savcısı ve vatandaşı kulak verdi.. Bu işlerin içinde olan, klüp taraftarlarına önerim şu dur ki, şövenizm yapmasınlar. Ucuz holiganlık peşinde koşarak, bu olayları başka saflara iterek klübünü temizmiş gibi göstermesi; dışardan -kelimenin tam anlamıyla- "Komik/gülünç" gözüküyor.
Meselenin diğer özü, Şövenistleşen futbol taraftarı, kutsal bir sembol gibi TV programlarında, her futbolcu gol atınca bir bukle taraftara yağdanlık yapıyor.."Bu müthiş taraftara hediye ettim" oysa ki aynı taraftar futbolcu gol kaçırdığında, bağırıyor; "Futbolcu katili yapmayın bizi!" aynı taraftar hatalı gol yiyen kalecisini dövüyor..Biz bu duruma nasıl geldik? Aynı taraftar maç bittiğinde tesis basmaya gidiyor...Bu ülke malvarlığının %25'ini tek bir gecede kaybetti. Kimse başbakanlık önüne gidip başbakanlık basmaya kalkmadı! Bir kaç kasa fırlatma eylemi ile geçiş bitti. Şimdi gündeme oturan Şike Operasyonunda mı aklınıza geldi sokak ambargoları yapmak, birilerine saldırmak, dayak atmak! Maganda mısnız siz, eşkıya mısınız?! Cemaat diye diye ağzınızda tüy bitti..Fenerbahçe'nin büyük adamlarının başında gelen Murat Ülker, cemaatin bir numaralı adamı? Siz neyin kafasındasınız, gerçekleri örterek kendinize zarar vermektesiniz, farkında değilsiniz.Bunun teknik terimi, halk deyişi ile; kitlesel histeri, ucuz şövenizm, manyaklık!
Her spor programında taraftara bir övgü.."harikulade bilmemne taraftarı" arkadan ses geliyor.."Reha Ahmet'i Kaba etinden dik" (Sansür) diye..Hani aptalsınız, Onurunuzda mı yok? Neresi muhteşem? Neresi harikulade anlamak kabil değil..
Daha ciddi meseleleri olan bir ülke olalım..Veya; En azından, hiç ciddi meselemiz yokmuş gibi davranmayalım..
Ve Taksim...Mohaç Meydan Muhrabesine hazır...
Uluslarının önderlerini bekliyor...
Geri Sayım başladı...
Futbolun teslim olduğu kitle bu. Ellerinde satırlar, döner bıçakları ile hap çeken adamlar stada gelip Türk futbolu'nun tezahürat kültürünü, tribün kültürünü oluşturuyorlar. Boklu retorikleri ile "Canım feda olsun sanaa!" diye bağırdıkları takımın "Renk Aşkı"ndan, futbolcularına en fazla "Milyonluk Eşşekler" diye bağıran bir milletin insanları havalimanlarında "Bu sene şampiyon görelim sizi, futbolcu katili yapmayın bizi, korkutmaz bizleri cezaevleri, şampiyonluk hasreti çıldırttı bizi" diye bağırıyor.
İnsanlar da buna tamah ediyor. Bunu ne mühim birşey görüyorlar. Maç çıkışlarında "adam bıçaklamayan futbol konuşmasın denecek nerdeyse" Öyle değil mi? O duruma gelmedik mi? Nefret dolu kalpler, Kinleri, hasetlikleri iliklerine kadar işlememiş mi? Takımlarını belli seviyede görmeye hazmedemeyenler insan dövüp, muhabir kovalamadılar mı? İşini yapan basın mensuplarını dayak atmadılar mı, stadlarını yakmadılar mı?..Gerçi kimilerine göre, "Futbol şiddettir, futbol holiganlıktır, futbol adam bıçaklamaktır(!)"
Futbol, bu adamların elinde futboldan başka herşeye benzedi! En Adisinden Roma Arena'larından bile beter oldu! Orada en azında ölenler arena içinde olması beklenirdi..Şimdi Arena dışında insanlar Arena yüzünden ölüyorlar.
Cuma-Cumartesi-Pazar-Pazartesi... Haftanın 4 günü futbol konuşuyor bu ülke. Futbol bile değil gerçi bu! Hakemleri konuşuyoruz, Federasyonu konuşuyoruz, Teknik Direktörleri konuşuyoruz...Maç içinde ölenleri, maç dışında yaralanları konuşuyoruz..Hiç futbol konuşmuyoruz..
Televizyon programları var futbol ile ilgili...Tartıştıklarını bir kafanızdan geçirin...Fenerbahçe şikeci mi? Futbolda bahislerin etkisi, hakemlerin yaptığı şikeler, TFF'nin kabiliyetsizlikleri..Teknik Direktör'ün beceriksizlikleri..Her maç hakemlerin ne mene yanlış karar verdiği bitmez tükenmez saatler boyunca her hafta 4 gün boyunca konuşuluyor...Bu ülkenin bu kadar konuştuğu başka hiçbir meselesi yok! Ve düşünün en çok konuştuğu mesele de, meselenin özüyle -Ferhan Şensoy deyimi ile- kesken alaka..
Önümüzde şimdi bir fırsat çıktı..Bu olayların bu kadar konuşulmayacağı, kimsenin yağdanlık yapmayacağı, sadece "futbol" konuşmak için gün doğdu..Sizin konuştuklarınıza Devletin polisi, savcısı ve vatandaşı kulak verdi.. Bu işlerin içinde olan, klüp taraftarlarına önerim şu dur ki, şövenizm yapmasınlar. Ucuz holiganlık peşinde koşarak, bu olayları başka saflara iterek klübünü temizmiş gibi göstermesi; dışardan -kelimenin tam anlamıyla- "Komik/gülünç" gözüküyor.
Meselenin diğer özü, Şövenistleşen futbol taraftarı, kutsal bir sembol gibi TV programlarında, her futbolcu gol atınca bir bukle taraftara yağdanlık yapıyor.."Bu müthiş taraftara hediye ettim" oysa ki aynı taraftar futbolcu gol kaçırdığında, bağırıyor; "Futbolcu katili yapmayın bizi!" aynı taraftar hatalı gol yiyen kalecisini dövüyor..Biz bu duruma nasıl geldik? Aynı taraftar maç bittiğinde tesis basmaya gidiyor...Bu ülke malvarlığının %25'ini tek bir gecede kaybetti. Kimse başbakanlık önüne gidip başbakanlık basmaya kalkmadı! Bir kaç kasa fırlatma eylemi ile geçiş bitti. Şimdi gündeme oturan Şike Operasyonunda mı aklınıza geldi sokak ambargoları yapmak, birilerine saldırmak, dayak atmak! Maganda mısnız siz, eşkıya mısınız?! Cemaat diye diye ağzınızda tüy bitti..Fenerbahçe'nin büyük adamlarının başında gelen Murat Ülker, cemaatin bir numaralı adamı? Siz neyin kafasındasınız, gerçekleri örterek kendinize zarar vermektesiniz, farkında değilsiniz.Bunun teknik terimi, halk deyişi ile; kitlesel histeri, ucuz şövenizm, manyaklık!
Her spor programında taraftara bir övgü.."harikulade bilmemne taraftarı" arkadan ses geliyor.."Reha Ahmet'i Kaba etinden dik" (Sansür) diye..Hani aptalsınız, Onurunuzda mı yok? Neresi muhteşem? Neresi harikulade anlamak kabil değil..
Daha ciddi meseleleri olan bir ülke olalım..Veya; En azından, hiç ciddi meselemiz yokmuş gibi davranmayalım..
Ve Taksim...Mohaç Meydan Muhrabesine hazır...
Uluslarının önderlerini bekliyor...
Geri Sayım başladı...
9 Ağustos 2011 Salı
10 Numara Olmak....
Koskoca Galatasaray kaptanı, tribünlerin eleştirisine, ıslıklarına maruz kalırken, tribünler 1 hafta sonra 'Büyük Kaptan' deyince "Büyük Kapten hee hee" demeyi kendine beis gören, bunu kendine addeden Arda Turan yakıştırdı mı kendisine bilmiyorum.
Arda Turan hakkında yapılan eleştirilere veya övgüler haddinden ne kadar fazla ütopikse Arda Turan'da kendini o kadar sırandanlaştırıyor.
Rijkaard'ın Barselona'sının 4-3-3'ün de -her zaman savunduğum- bu adam Henry'nin yerinde sol tarafta çok rahat oynar tezimi laf-ı güzafta bırakmış ve şimdi ki güncel dönemde de bu tezlerimi çürütmüştür.
Her türlü yardım derneklerinin gecelerine katılan, hastanelere giden, kan kanseri çocuklara elinden gelen yardımı yapan, onların yanında olan ve çoğu kez bunun basından gizli saklı yapan da Arda Turan'dır. Yani karakterindeki erozyondan bahsetmek biraz ağır kaçmakta..
Şuan burada bambaşka şeyler konuşuyorsak, "Kaba eti kalktı bunun ya, defolsun gitsin" diyorsak/diyorlarsa bunda en az Arda Turan kadar bizlerinde sorumluluğu var. Tamam kişi kendinden bilmeli işi ama o kadar büyüyor ki yazılanlar, söylenenler konuşulanlar....İdmanlarda Sergen takliti yapan o sempatik çocuk takım arkadaşının boğazına yapışır hale geliyor.
Bence bu noktada en büyük suç Adnan Polat ve geçmiş yönetiminindir. İsteyen istediğini düşünsün. Bence bu böyle..Bir kaç yıl önce küçük bir Anadolu takımda sağ bek oynarken kendini bir anda tüm ülkenin gözleri önünde bulunan bir çocuğa bu kadar yük bindirirsen olaylar bu noktaya gelir. Kaçınılmaz. Acaba yönetimde kendini suçlayan, vicdanı sızlayan, yanlış yaptığını düşünen var mı?
Evet, futbolcunun samimiyetine inanmayı ortaokulda bıraktım ben. İşin içine para, hemde çok para girince işler değişir. Abimiz sandığımız adamlar aslında 7 kat yabancı olurlar bizlere. Ama kimse elinde gencecik bir çocuğu harcama yetkisi bulunduramaz! O çocuğun hayatını kendi "kaba eti"ni kurtarma pahasına karartamaz. Yazıktır!
Arda'nın üstünde baskı olduğu ve bu konu hakkında yazılanlara ilgi göstermiyorum, inanmıyorum..25-26 yaşında meslek sahibi olan bir genç..2.500 maaşla ailesini geçindirmeye çalışan, o paranın peşinde pervane olan adamda daha çok baskı olmaz mı?
Ben iyi bir Galatasaray'lıyım. Artık bu camida birşeylerin sahiplenildiğini, ciddiye alındığını görmek istiyorum. Milyon Euro kazanan oyuncuların işlerine saygı duymaları gerektiğine inanıyorum. 24 yaşında bir oyuncu kafasında futbolu bitirmiş ve kendisine sunulan nimetleri umursamıyorsa, taraftarın acıları, gözyaşları umurunda değilse ve iki kelime açıklamayı bu insanlara çok görüyorsa bende onu bu "kaptan"lığa, bu takıma layık görmüyorum. "Şampiyon yaşamadan gitmem" sözünü kendine yedirirsen eyvallah.
Taraftara kızıyorsun değil mi şimdi..Dön, kendine bak Arda.."Ben nerede hata yaptım" de.. Bak bizim hatamızı buldum ben, açık açık söylüyorum:
Biz Seni Metin Sandık!
Ben Galatasaray'lı olmanın gurunu Metin Oktay'ın adamlığını anlatan babamdan öğrendim. Bende çocuklarıma Galatasaray'lı olmanın gurunu Arda'yı anlatarak empoze edecektim belkide..
Ama artık bu böyle olmayacak.
"Bizi sevenleri üzmeyelim baba"dan en güzel şarkıları anlatarak yolumuza devam edeceğiz..
Biz hep güzel şarkılar söyledik..
Yolun açık olsun Arda Turan..
...
Arda Turan hakkında yapılan eleştirilere veya övgüler haddinden ne kadar fazla ütopikse Arda Turan'da kendini o kadar sırandanlaştırıyor.
Rijkaard'ın Barselona'sının 4-3-3'ün de -her zaman savunduğum- bu adam Henry'nin yerinde sol tarafta çok rahat oynar tezimi laf-ı güzafta bırakmış ve şimdi ki güncel dönemde de bu tezlerimi çürütmüştür.
Her türlü yardım derneklerinin gecelerine katılan, hastanelere giden, kan kanseri çocuklara elinden gelen yardımı yapan, onların yanında olan ve çoğu kez bunun basından gizli saklı yapan da Arda Turan'dır. Yani karakterindeki erozyondan bahsetmek biraz ağır kaçmakta..
Şuan burada bambaşka şeyler konuşuyorsak, "Kaba eti kalktı bunun ya, defolsun gitsin" diyorsak/diyorlarsa bunda en az Arda Turan kadar bizlerinde sorumluluğu var. Tamam kişi kendinden bilmeli işi ama o kadar büyüyor ki yazılanlar, söylenenler konuşulanlar....İdmanlarda Sergen takliti yapan o sempatik çocuk takım arkadaşının boğazına yapışır hale geliyor.
Bence bu noktada en büyük suç Adnan Polat ve geçmiş yönetiminindir. İsteyen istediğini düşünsün. Bence bu böyle..Bir kaç yıl önce küçük bir Anadolu takımda sağ bek oynarken kendini bir anda tüm ülkenin gözleri önünde bulunan bir çocuğa bu kadar yük bindirirsen olaylar bu noktaya gelir. Kaçınılmaz. Acaba yönetimde kendini suçlayan, vicdanı sızlayan, yanlış yaptığını düşünen var mı?
Evet, futbolcunun samimiyetine inanmayı ortaokulda bıraktım ben. İşin içine para, hemde çok para girince işler değişir. Abimiz sandığımız adamlar aslında 7 kat yabancı olurlar bizlere. Ama kimse elinde gencecik bir çocuğu harcama yetkisi bulunduramaz! O çocuğun hayatını kendi "kaba eti"ni kurtarma pahasına karartamaz. Yazıktır!
Arda'nın üstünde baskı olduğu ve bu konu hakkında yazılanlara ilgi göstermiyorum, inanmıyorum..25-26 yaşında meslek sahibi olan bir genç..2.500 maaşla ailesini geçindirmeye çalışan, o paranın peşinde pervane olan adamda daha çok baskı olmaz mı?
Ben iyi bir Galatasaray'lıyım. Artık bu camida birşeylerin sahiplenildiğini, ciddiye alındığını görmek istiyorum. Milyon Euro kazanan oyuncuların işlerine saygı duymaları gerektiğine inanıyorum. 24 yaşında bir oyuncu kafasında futbolu bitirmiş ve kendisine sunulan nimetleri umursamıyorsa, taraftarın acıları, gözyaşları umurunda değilse ve iki kelime açıklamayı bu insanlara çok görüyorsa bende onu bu "kaptan"lığa, bu takıma layık görmüyorum. "Şampiyon yaşamadan gitmem" sözünü kendine yedirirsen eyvallah.
Taraftara kızıyorsun değil mi şimdi..Dön, kendine bak Arda.."Ben nerede hata yaptım" de.. Bak bizim hatamızı buldum ben, açık açık söylüyorum:
Biz Seni Metin Sandık!
Ben Galatasaray'lı olmanın gurunu Metin Oktay'ın adamlığını anlatan babamdan öğrendim. Bende çocuklarıma Galatasaray'lı olmanın gurunu Arda'yı anlatarak empoze edecektim belkide..
Ama artık bu böyle olmayacak.
"Bizi sevenleri üzmeyelim baba"dan en güzel şarkıları anlatarak yolumuza devam edeceğiz..
Biz hep güzel şarkılar söyledik..
Yolun açık olsun Arda Turan..
...
4 Ağustos 2011 Perşembe
Neeyi Ettin de geldin!
Bugün sabah saatlerinde Bülent Tulun'nun ifadesine başvurulmak üzre emniyet teşkilatı TTArena'da Tulun'dan belge kopyası aldı bildiğiniz üzere.
Bir kısım medya tarafından olayların farklı boyutlara nakşettirilmesi gözlerden kaçmamaktadır.
Bu ülkede Galatasaray medyası ya da Beşiktaş medyası yoktur. Babıalide 60 senedir, ulusal gazetelerde Fenerbahçe'li olmayan tek spor müdürü 'Esat Yılmaer'dir. Bu kural 60 senedir değişmemiştir, istisnası dahi yoktur. Bu adamlar maçlara şu şekilde bakar;
"Fenerbahçe kazandı
Fenerbahçe kaybetti."
2. bir takımın kazanması ya da kaybetmesi söz konusu değildir. Fenerbahçe dışında bir takım şampiyon olmuşsa muhakkak hakem hataları ya da başka sebebler söz konusudur. Bu sebebler, Semra Özal'ın Beşiktaş'ı şampiyon yapmasından tutunda, Mesut Yılmaz'ın Galatasaray'lı olmasına kadar gider.
Bu medya için, Galatsaray'ın Uefa Kupasını almasının tek açıklaması, hakemlere Galatasaray tarafından ayarlanan fahişelerdir, ya da Senes Erzik'in müdahalesidir.
Feneri yöneten zihniyete göre Feneri eleştiren herkes fener düşmanı. Fakat her durumda bunlar mağdur. Açık açık hırsızlık yapılıyor, bir takımın hakkı yeniyor, ama mağdur gene Fenerbahçe. Açık açık rüşvet alınıyor ama bağış yapılmış, bunu yapanlar darbeci, onların düşmanı. Ne kadar parallelik olduğunu biraz düşününce sizde görürüsnüz aynı şekilde bu güçlerin medya desteğini ne kadar arkalarına alabildiğini de. Çünkü medya istediği öküzü, en tatlı yaratık gibi gösterebilir -ki gösteriyor.
fenerbahçe taraftarı olan arkadaşlara gelirsek..
Soruşturma başından itibaren. Zalad, Göztepe vesaire maçlarda "şike" yaptığımızdan ve "şikeci" olduğumuzdan bahsediyorlar. Ama bunlar sadece onların uydurdukları ve kendilerinin inandıkları bir senaryo. Diğer yanda karşılarında hukukun, devletin polisinin yürüttüğü ve kendi klüplerinin yöneticileri hakkında tutuklama talep ettiği ortadayken bunlara inanmayan, inanmak istemeyen -bunları söyleyenlere tehdit savururlarken- bize çamur atmaları abesle iştigal değil mi? Bu neyin savunucusudur? Bu Hangi mantığın görüşüdür? Hangi görüşün ya da hangi fikrin dışa yansımasıdır? Ortada birşey varsa hukuk var, adalet var..Biz Galatasaray'lılar yanlışların arkasına sığınmayız, varsa bir şey hodri meydan cezamızı çekeriz.Biz varsa birşey Galatasaray'ın ve adaletin arkasında durabiliriz.
Bakın, ben Galatasaray'lıyım ama herşeyden önce bir sporseverim. Biz sıradan vatandaşlar en küçük suç işlesek anında cezalandırılırız, peki parası olanlar yada meşhur insanlar suç işleyebilir mi? Eşitlik istiyorsak, kendimize saygımız varsa öncelikle böyle düşünmek durumundayız. Şimdi bekleyip görücez, umarım Galatasaray da bu işlere bulaşmamıştır (sanmıyorum) bulaştıysa da cezasını elbette çekecektir. Türkiye hukuk devletidir ve Adalet mülkün temelidir.
Vee..
"Kişi, kendinden bilirmiş işi"
Bir kısım medya tarafından olayların farklı boyutlara nakşettirilmesi gözlerden kaçmamaktadır.
Bu ülkede Galatasaray medyası ya da Beşiktaş medyası yoktur. Babıalide 60 senedir, ulusal gazetelerde Fenerbahçe'li olmayan tek spor müdürü 'Esat Yılmaer'dir. Bu kural 60 senedir değişmemiştir, istisnası dahi yoktur. Bu adamlar maçlara şu şekilde bakar;
"Fenerbahçe kazandı
Fenerbahçe kaybetti."
2. bir takımın kazanması ya da kaybetmesi söz konusu değildir. Fenerbahçe dışında bir takım şampiyon olmuşsa muhakkak hakem hataları ya da başka sebebler söz konusudur. Bu sebebler, Semra Özal'ın Beşiktaş'ı şampiyon yapmasından tutunda, Mesut Yılmaz'ın Galatasaray'lı olmasına kadar gider.
Bu medya için, Galatsaray'ın Uefa Kupasını almasının tek açıklaması, hakemlere Galatasaray tarafından ayarlanan fahişelerdir, ya da Senes Erzik'in müdahalesidir.
Feneri yöneten zihniyete göre Feneri eleştiren herkes fener düşmanı. Fakat her durumda bunlar mağdur. Açık açık hırsızlık yapılıyor, bir takımın hakkı yeniyor, ama mağdur gene Fenerbahçe. Açık açık rüşvet alınıyor ama bağış yapılmış, bunu yapanlar darbeci, onların düşmanı. Ne kadar parallelik olduğunu biraz düşününce sizde görürüsnüz aynı şekilde bu güçlerin medya desteğini ne kadar arkalarına alabildiğini de. Çünkü medya istediği öküzü, en tatlı yaratık gibi gösterebilir -ki gösteriyor.
fenerbahçe taraftarı olan arkadaşlara gelirsek..
Soruşturma başından itibaren. Zalad, Göztepe vesaire maçlarda "şike" yaptığımızdan ve "şikeci" olduğumuzdan bahsediyorlar. Ama bunlar sadece onların uydurdukları ve kendilerinin inandıkları bir senaryo. Diğer yanda karşılarında hukukun, devletin polisinin yürüttüğü ve kendi klüplerinin yöneticileri hakkında tutuklama talep ettiği ortadayken bunlara inanmayan, inanmak istemeyen -bunları söyleyenlere tehdit savururlarken- bize çamur atmaları abesle iştigal değil mi? Bu neyin savunucusudur? Bu Hangi mantığın görüşüdür? Hangi görüşün ya da hangi fikrin dışa yansımasıdır? Ortada birşey varsa hukuk var, adalet var..Biz Galatasaray'lılar yanlışların arkasına sığınmayız, varsa bir şey hodri meydan cezamızı çekeriz.Biz varsa birşey Galatasaray'ın ve adaletin arkasında durabiliriz.
Bakın, ben Galatasaray'lıyım ama herşeyden önce bir sporseverim. Biz sıradan vatandaşlar en küçük suç işlesek anında cezalandırılırız, peki parası olanlar yada meşhur insanlar suç işleyebilir mi? Eşitlik istiyorsak, kendimize saygımız varsa öncelikle böyle düşünmek durumundayız. Şimdi bekleyip görücez, umarım Galatasaray da bu işlere bulaşmamıştır (sanmıyorum) bulaştıysa da cezasını elbette çekecektir. Türkiye hukuk devletidir ve Adalet mülkün temelidir.
Vee..
"Kişi, kendinden bilirmiş işi"
1 Ağustos 2011 Pazartesi
Sen Kimsin Tanburacı? -İmparator Sen Çok Yaşa-
Hayatları boyunca Fatih Terim'in dörtte biri kadar bir başarı elde edememiş insanların (ona laf söyleyen herkes için geçerlidir) Kendileri olsa hiçbir halt edemeyecekleri konularda nasıl olup da ahkam kestikleri, atıp tuttukları ve bunu utanmadan nasıl yaptıklarını anlamıyorum doğrusu. Hayatta kendin daha iyisini
yapamadığın sürece veya kendin daha iyisine sahip olmadıkça, daha iyi olana çamur atmayacaksın! Sessizce oturup, sen daha iyisini elde etmek için çabalayacaksın, Cevabını, -yiyorsa, kalibren yetiyorsa(!)- çok daha büyük başarıları elde ederek cevap vereceksin!
Fatih Terim, Ümit Milli Takımını 'Akdeniz Oyunları'nda şampiyon yapmış, 'Türk Milli Takımı'nı Tarihinde ilk kez Avrupa şampiyonası Finallerinde oynatmış; Türk Mili Takımı'nı Avrupa 3'ncüsü yapmış, bu günlere gelmesinin temellerini atmıştır. Türkiye Liglerinde bugüne kadar yerli-yabancı hiçbir hocanın yapamadığı yapıp Galatasaray'ı tamı tamına 4 sene/sezon üst üste şampiyon yapmıştır! Türk Futbol Kamoyunun daha önce rüyalarında bile görmeye cesaret edemediği Avrupa'da bir kupa kaldırma hayalini gerçekleştirmiştir! İtalya'daki kariyeri boyunca hep sevilmiş, kitleleri peşinden sürüklemiş, icabında klüp başkanının koltuğunu sallamış, İtalya gibi futbol devi bir ülkede kitaplara, dergilere, gazatelere kapak olmuş, "İMPARATOREE!" diye lakap konmuştur.
7 Yaşındayım, futbol bilgim; "Oğlum taşın üstünden geçti gol değil hem adamın da öyle diyor" seviyesinde. Euro 96 maçlarını babam zorla seyrettiriyor. "İzle oğlum, geri kalan hayatın boyunca bunu seyredeceksin" diyor. O zamanın en büyük futbol olayı bizim için sahada oynanan değil panini çıkartması.
Gene zorla seyrettirilen Amerika 94'ten aklımda kalan tek İsim Fatih Terim! Turnuva sonrası hatırlayacaksınız Galatasaray'ın başına geçiyor. Sonrasında gelişen o muazzam başarıları yakalıyor. Sonra bırakıyor bu klübü 1. defasında. Biz bir şekilde savunmaya çalışıyoruz. Kal bu sene diyoruz ama o "Grande" olmaya karar veriyor. İçimiz yanıyor, ama Batistuta hayranı olarak yetişen bir nesil olarak Fiorentina'nın başına geçmesi gururdan da farklı anlamlar taşıyordu benim için.
Manejerlik oyunları açılıyor. İlk bakılan "Uefa Cup Past Winners" ondan sonra da Fiorentina teknik direktörü. O da yetmiyor tek ihtimali olan insana. Lakaplı Milan'a yelken açıyor. Pek başarılı olmasa da umursamıyoruz. En kötü döner gelir bize diye düşünüyor herkes. O da geliyor. Her zaman olduğu gibi "Florya'nın sana ihtiyacı var" cümlesine dayanamıyor.
Yimpaş yozgat maçı. Fatih Terim kadar olmasa da bizi gene sevinçlere boğmuş Lucescu'nun son maçı. Şampiyonluk kutlanıyor, Lucescu'ya veda ediliyor. Lucescu sahayı terk edince tribünler inlemeye başlıyor "İmparatooor Fatih Terimmm" diye. O, 7 yaşındaki çocuk biraz büyümüş Yeni Açık'ta ağlamaklı olarak eşlik ediyor tezahurata.
Yıllarca Pazartesi-Perşembe günleri haftanın en güzel günleri olduysa bunun en büyük nedenidir; "İMPARATORE"

Gel gelelim bu simsiye, kendimi "Yazar" demekten ar ediyorum. Yazar dersem ona karşı bir lutuf işlemiş olurum. Hele spor yazarı hiç değil. Burada hepimiz biraz yazarız. Osman'da orada biraz yazıyor. Ben ve sen ne kadar yazarsak Osman'da o kadar yazar. Yazabilitesi bu. Eleştirmiyorum kendisini. Acıyorum!
Ama madem medya kârlı bir sektör ve rating bunun taşıma suyu, Bloglar'da Osman kadar yazan, en az 100 Osman'dan iyi yazan 1000 kişi var demek mümkün!
Bulun bir yerden arşivini cidden hak vereceksiniz. Uruguay - Paraguay final maçı için yazdığı kelime gurubu şu: "Finali para ile uru guay oynayacak!" Bu mu görüp göreceğimiz zeka ışıltısı?
arşivde neler var neler...
Osman, bence yapabileceğin, başarılı olabileceğin ve başarılı olduktan sonra başarılı insanlara kendine laf söylemeyi beis bulabilirsin belki. Birşeyler mutlaka var bu hayatta. Aramalı, bulmalı ve o meşgale ile mutlu olmalısın.
Fatih Terim'e laf etmek senin çapın değil!
Kendinden 25 yaş küçük biriyle nikahsız beraber olup, kız hamile kaldıktan sonra kızı ve çocuğu terk etmiş insana acırım ben! onun Söylediklerini ciddiye almam!
bU ARADA Hala nafaka davası sürmekte!
Eminim ki Fatih Terim bugün kendi başarısızlığına da katkıda bulunmuş klüp içi bir çok dinamiği açıklamayarak gerçek bir Galatasaray'lı olduğunu ispatlıyor. Eminim kendisine verilen ama tutulmayan sözler, uğradığı ihanetler, içinde çalıştığı çok zor koşullar var. Kendisi kişilik olarak hiç idealim olan bir karakter olmasa da, kazandığı ve kazandırdığı başarılar adına kendisine bir Galatasaray'lı olarak minnettarım. Terim vakası, futbolda dün olmadığının, vefa olmadığının en büyük ispatıdır. "Cumhurbaşkanı olur mu" diye düşündürecek (sabah'ın 2000 yılında manşeti) kadar başarıyı kazanan bir futbol adamının ismi bu simsilere kalmış durumamı geldi? Bu at hırsızlarının, üçkağıtçalarının, Gittiği panellerde öğrenciye kazık atan bir adamın Fatih Terim'i ağzına alması olacak iş değildir!
Bu simsi Terim hakkkındaki Mevcut yazısında ziyadesiyle saçmalamış, şahsi davasından kaynaklanan düşünceleri başka bahanelerle yağdırmıştır yazısına.
bU ARADA Hala nafaka davası sürmekte!
Eminim ki Fatih Terim bugün kendi başarısızlığına da katkıda bulunmuş klüp içi bir çok dinamiği açıklamayarak gerçek bir Galatasaray'lı olduğunu ispatlıyor. Eminim kendisine verilen ama tutulmayan sözler, uğradığı ihanetler, içinde çalıştığı çok zor koşullar var. Kendisi kişilik olarak hiç idealim olan bir karakter olmasa da, kazandığı ve kazandırdığı başarılar adına kendisine bir Galatasaray'lı olarak minnettarım. Terim vakası, futbolda dün olmadığının, vefa olmadığının en büyük ispatıdır. "Cumhurbaşkanı olur mu" diye düşündürecek (sabah'ın 2000 yılında manşeti) kadar başarıyı kazanan bir futbol adamının ismi bu simsilere kalmış durumamı geldi? Bu at hırsızlarının, üçkağıtçalarının, Gittiği panellerde öğrenciye kazık atan bir adamın Fatih Terim'i ağzına alması olacak iş değildir!
Bu simsi Terim hakkkındaki Mevcut yazısında ziyadesiyle saçmalamış, şahsi davasından kaynaklanan düşünceleri başka bahanelerle yağdırmıştır yazısına.
Patavatsız, terbiyesiz içten pazarlıklı birisini kendime yazar demeyi ar ediyorum bundan böyle!
imparator sen çok yaşa!
28 Temmuz 2011 Perşembe
Fenerbahçe Emenike'yi satışa çıkardı !
Günün en flaş gelişmesi diyebiliriz. Çeşitli çeşitli fikirleri düşünceleri görmekte mümkün. Hepsi sağlıklı fikirler..
-Federasyon Fenerbahçe'ye zaman tanıyor.
-Emenike'nin yargılanma korkusu..
2 Teori'den biri kesin olarak gerçekliği yansıtır.
Federasyon FB'ye nasıl zaman tanıyor? Süper kupa ertelendiğinde itiraz eden Fenerbahçe, liglerin ertelendiği açıklandığıda "saygıyla karşılıyoruz" diye bir bildiri yayınladı. Neden sizce..4-5 günlük zaman zarfı içinde neler değişti, neler döndü?
Birçok kiş tarafından kabul edile görüş, Federasyon belgelerin birazını Fenerbahçe'ye gösterdi ve onlara zaman tanıyor..
2. teori ise benim görüşüm.
Şöyle ki hepinizin hatırlayacağı üzerine Taraf Gazete'sin de çalışan Mehmet Baransu'nun "Telegol"e konuk olduğunu biliyoruz. Ve oradaki konuşmaları hatırlayacak olursak. Baransu belgelerinin birazının elinde olduğunu ve bunların kesin olduğunu söylüyordu.
Emenike Olayı için,
"Polis Emenike'nin transferinde İNG BANK'la yazışma yapıyor. Emenike'nin transferinde usulsuzluk ve Teşvik olduğunun tam belgeleri yok. O yüzden tutuksuz yargılanıyor." demişti Baransu. Net deliller yokken tutuklu yargılanması olmazdı. Delilleri toplamak için transfer parasının yattığı İNG BANK ile görüşme yapıldığını düşündüğümüzde; transfer hemen Karabük maçından sonra gerçekleşmiş ise ortada hem usulsuzluk ve Emenike'ye "oynama" talimatının olduğu ortaya çıkmış olacak. Ve Emenike'ye tekrar yargı yolu gözükecek. Hatırlayacaksınız sezon içindeki Karabük maçında Emenike "sakatım" diyerek oynamayı reddetmişti. Ve Karabük kalecisi bunu yalanlamıştı.
Şimdi Fenerbahçe yönetimi bu transferin sezon sonunda ve çok ani geliştiğini söylüyor. Bu belgeler geldiğinde Fenerbahçe Klübü'de bu durumda şah-mat olacak ve çerçeve ortaya çıkacak.
Fenerbahçe ve Emenike'nin bunu düşündüklerini varsayarsak ve Emenike'nin bu yargılanmadan korktuğunu düşünürsek Avrupa'ya gitme isteği kendisinden oluşabilir mi diye kanaat getirebiliriz.
Bu işin içinde bir bit yeniği olduğu kesin değil mi?
"Kurguladıkları senaryo ile.." diyerek kamoyu yaratmaya çalışan fenerbahçe aslında kendi senaryolarında boğulmuyor mu? TFF'yi kendilerine ortak etmiyorlar mı?
Bu Bataklık kurur mu?
Sahi?
-Federasyon Fenerbahçe'ye zaman tanıyor.
-Emenike'nin yargılanma korkusu..
2 Teori'den biri kesin olarak gerçekliği yansıtır.
Federasyon FB'ye nasıl zaman tanıyor? Süper kupa ertelendiğinde itiraz eden Fenerbahçe, liglerin ertelendiği açıklandığıda "saygıyla karşılıyoruz" diye bir bildiri yayınladı. Neden sizce..4-5 günlük zaman zarfı içinde neler değişti, neler döndü?
Birçok kiş tarafından kabul edile görüş, Federasyon belgelerin birazını Fenerbahçe'ye gösterdi ve onlara zaman tanıyor..
2. teori ise benim görüşüm.
Şöyle ki hepinizin hatırlayacağı üzerine Taraf Gazete'sin de çalışan Mehmet Baransu'nun "Telegol"e konuk olduğunu biliyoruz. Ve oradaki konuşmaları hatırlayacak olursak. Baransu belgelerinin birazının elinde olduğunu ve bunların kesin olduğunu söylüyordu.
Emenike Olayı için,
"Polis Emenike'nin transferinde İNG BANK'la yazışma yapıyor. Emenike'nin transferinde usulsuzluk ve Teşvik olduğunun tam belgeleri yok. O yüzden tutuksuz yargılanıyor." demişti Baransu. Net deliller yokken tutuklu yargılanması olmazdı. Delilleri toplamak için transfer parasının yattığı İNG BANK ile görüşme yapıldığını düşündüğümüzde; transfer hemen Karabük maçından sonra gerçekleşmiş ise ortada hem usulsuzluk ve Emenike'ye "oynama" talimatının olduğu ortaya çıkmış olacak. Ve Emenike'ye tekrar yargı yolu gözükecek. Hatırlayacaksınız sezon içindeki Karabük maçında Emenike "sakatım" diyerek oynamayı reddetmişti. Ve Karabük kalecisi bunu yalanlamıştı.
Şimdi Fenerbahçe yönetimi bu transferin sezon sonunda ve çok ani geliştiğini söylüyor. Bu belgeler geldiğinde Fenerbahçe Klübü'de bu durumda şah-mat olacak ve çerçeve ortaya çıkacak.
Fenerbahçe ve Emenike'nin bunu düşündüklerini varsayarsak ve Emenike'nin bu yargılanmadan korktuğunu düşünürsek Avrupa'ya gitme isteği kendisinden oluşabilir mi diye kanaat getirebiliriz.
Bu işin içinde bir bit yeniği olduğu kesin değil mi?
"Kurguladıkları senaryo ile.." diyerek kamoyu yaratmaya çalışan fenerbahçe aslında kendi senaryolarında boğulmuyor mu? TFF'yi kendilerine ortak etmiyorlar mı?
Bu Bataklık kurur mu?
Sahi?
23 Temmuz 2011 Cumartesi
Nam-ı Diğer: "Pitbull Melo"
Her transferde olduğu gibi belli bir kesim tarafından yapılan "muhasabe müdürlüğü"nü ben yine yapmayacağım. Ne kadar alıyor, primleri ne kadar falan beni ilgilendiren kısmı değil.Parası bazı mali müşavirlerin canını sıkmış görünüyor. Bana kalırsa oyuncu değerlendirmesi ve perfornması ile ilgilenmek daha sağlıklı olacak.
Futbol klüpleri birer ticari işletmeler değildir. Borçları 300 Milyon olsa da bir şekilde "tasarruf" tedbirine yönelemezler. Eğer tasarruf yapmaya kalkınırsa sportif başarısızlık ortaya çıkar ve borçlar işin içinden çıkılmaz hale gelir. "Altyapı güçlendirilsin, squad ekibi çalışsın, her sene 2 tane düşük bedelli ama yararlı olacak oyuncu çıksın" derseniz anlarım ama bu olmuyorsa ya da klüp yapmak istemiyorsanız yetişmiş oyuncuları alarak ekonomik anlamda kısa vadede zora girseniz bile orta vadede harcadığınız parayı misliyle geri alırsınız. Nasıl mı?
Galatasaray'ın 5 senelik periyodda düzenli olarak "Şampiyonlar Ligi"nde gruplardan çıktığını ve 3 kere çeyrek final oynadığını varsayalım. Bu süreçte satılan localar, kombineler, formalar, Uefa'dan gelecek paralar ile Galatasaray istediği oyuncuyu transfer edebilecek bir ekonomiye sahip olur. Hayali bonservis bedellerine sahip, Cristiano Ronaldo, Lionel Messi gibi oyuncular haricinde, istenilen oyuncuya ulaşılabilecek bir ekonomiye sahip olmak için, büyük düşünmek, para harcamak gerekiyor arkadaşlar.
İyi transferler yaparak bu verdiğimiz paraların geri dönüşümü oluyor. Türk Telekom Arena'daki sadece vip koltukların kapalı gişe oynaması, Melo'nun satın alma opsiyonunu çıkartır. Mesela, Carlos Tevez'e 30 milyon dolar verildiğini varsayalım, sadece forma ve kombine satışından bu paranın yarısını çıkartırsın. Bunun yanında "Şampiyonlar Ligi"ne ayak bastı bastı parası, tur atladıkça elde edilen gelirler, süper ligin marka değeri yükseldikçe artan yayın ihales parasını düşününce baştan verdiğin parayı fazlasıyla geri alıyorsun.
Bu bir kulüp politikasıdır, Barcelona altyapı'dan 7 tane oyuncu ile "Şampiyonlar Ligi kupası"nı kaldırır, Real Madrid yetişmiş oyuncuların bonservis bedelini ödeyerek başarıya ulaşır. Alttan oyuncu yetiştirmeden, "Brute Force" yaparak takım elde etmeye karşı olabilirsiniz, ama bunu Dünya'nın en saçma işiymiş gibi göstermek futbolu anlamamaktır. Bu bir kulüp kültürüdür, iki türlü de başarıya ulaşabilirsiniz. Önemli olan başarı elde etmek değil midir? Daha açık konuşmak gerekirse "Şampiyon ligi"ne her sene katılıp, düzenli olarak gruplardan çıkacak bir takım elde etmektir. Sen istersen 300.000 dolar bonservisli adamlar ile bu işi yaparsın(Galatasaray'ın 10 seneden beri başarısız olduğu yöntem), istersen Felipe Melo gibi 13 milyon dolar bonservisli oyuncuyla yaparsın, eğer maçan yiyorsa, altyapıdan 5 tane dünya yıldızı çıkartıp, dünya'yı kasıp kavurursun, bunların hepsi birer yoldur ve hepsi makbüldür. 'Neden başka yolları seçmediniz' diye bir kulübün üzerine gitmek saçmalıktır.
Melo'ya gelirsek,
Galatasaray orta sahanın ortasını şenlendirmiş, güçlendirmiştir gözüküyor bu transferle. Selçuk-Melo sağlam duruyor. Kalite kokuyor. Geçen seneye nazaran bu sene Galatasaray çok doğru bir transfer politikası izlemektedir. Felipe Melo'da bu politikanın en önemli getirilerinden biridir. Takıma bu sezon çok katkı yapacaktır. İnanıyoruz. Kendisini kanıtlamış bir oyuncudur zaten.
İtalya'da "Bidon" seçilmiş olması kötü olduğu anlamına gelmeyeceği gibi, Brezilya milli takımında oynamış olması da bir şey ifade etmez. Juventus'un 25 milyon euro vermesi bile Süper Toto Ligi klasından daha iyi olduğunu gösterir bence, sizce göstermez mi?
Futbol, artık orta sahalarla kazanılıyor ve Galatasaray orta sahası nicedir, imar izni bekleyen boş bir arazi gibiydi. Şimdi imar izni çıktı ve orta saha "Türkiye Ligi"nin üstünde bir noktaya çıktı. Selçuk İnan-Felipe Melo ikilisinin seviyesi bildiğin şampiyonlar ligi seviyesidir.
20 Temmuz 2011 Çarşamba
Sayısız bacaklı Ahtapot: Muslera
Muslera'nın nasıl bir kaleci olduğunu herkes biliyor. İffhs 2010 sıralamasına göre dünyanın en iyi kalecileri alanında 7.sırada gösterilmektedir. Herhalde bu nasıl bir kaleci olduğunu yeterince ortaya koyuyordur.. Üstelik daha henüz 25 yaşındadır kendisi.
Önemli bir not, İtalya'da Lazio forması ile çıktığı karşılaşmalarda hiç sakatlık yaşamamış bir kaleci. Ortalama 38 maça çıkmış.
Sosyal Paylaşım sitelerinde "çamur" atılmaya başlanmış bile. 12-13 ay önce, "vay cengavere bak Lazio'da çürür gider bu kaleci" deniyordu muslera için. "Galatasaray" kelimesi Fernando Muslera'nın yanına sokulunca hemen kötülenmeye başladı, bu "promising goalkeeper". Galatasaray onun peşine düşmeyip kimi almaya çalışabilir sizce? Victor valdes mi, Julio cesar mı, Casillas mı? Söyleyin, kimi?
Öncelerinde, Çeşitli forumlarda ve sosyal ağlarda "Arsen Wenger bu kaleciyi takıma kazandırmalı" diye yorumlar dönüyordu. "Lazio kendisini bırakırsa Tottenham devreye girmeli" şeklinde postlar atılmakta idi bu takım "taraftar"ları tarafından. Zaten sadece biz anlıyoruz kaleciden.
Fazla uzatmaya gerek olmadığını düşünüyorum. İtalya'da kendini fazlasıyla kanıtlamış bir kaleci.
Bu arada,
Bir Petr Cehc değil.
Önemli bir not, İtalya'da Lazio forması ile çıktığı karşılaşmalarda hiç sakatlık yaşamamış bir kaleci. Ortalama 38 maça çıkmış.
Sosyal Paylaşım sitelerinde "çamur" atılmaya başlanmış bile. 12-13 ay önce, "vay cengavere bak Lazio'da çürür gider bu kaleci" deniyordu muslera için. "Galatasaray" kelimesi Fernando Muslera'nın yanına sokulunca hemen kötülenmeye başladı, bu "promising goalkeeper". Galatasaray onun peşine düşmeyip kimi almaya çalışabilir sizce? Victor valdes mi, Julio cesar mı, Casillas mı? Söyleyin, kimi?
Öncelerinde, Çeşitli forumlarda ve sosyal ağlarda "Arsen Wenger bu kaleciyi takıma kazandırmalı" diye yorumlar dönüyordu. "Lazio kendisini bırakırsa Tottenham devreye girmeli" şeklinde postlar atılmakta idi bu takım "taraftar"ları tarafından. Zaten sadece biz anlıyoruz kaleciden.
Fazla uzatmaya gerek olmadığını düşünüyorum. İtalya'da kendini fazlasıyla kanıtlamış bir kaleci.
Bu arada,
Bir Petr Cehc değil.
14 Temmuz 2011 Perşembe
Ölümün Son Vurgusu...

13 şehidimizden sonra;
-Başbakan çıkıp "sözün bittiği yerdeyiz" diyecek. Bizi sağ duyulu olmaya davet edecek. Teröristlerin amaçlarına ulaşamayacağını birlik ve beraberliğimizi bozamayacağını söyleyecek.
- Hemen ardından Obama, "terörü kınıyoruz biz de çok çektik yanınızdayız" mesajı verecek. Her türlü desteğe hazır olduklarını söyleyecek.
- bdb'den üzgünüz gibi saçma salak bir açıklama gelecek. Demokrasiden yanayız diyecekler ama kınamayacaklar. Ölen 13 şehidimizi bir kenara atıp katıldıkları yerlerde alçakça 5 insanımızı kaybettik bu kan dursun diyecekler.
- ikinci adımda olağanüstü toplantı yapılacak, paşalar devletin üst kurumu toplanacak, toplantıdan birlik ve beraberlik mesajı çıktı diyecekler.
- Üçüncü adımda bu saldırıdan nemalanmaya çalışan tv kanalları şehitlerin "bir gün önce annesiyle görüştü" "işte askere gitmeden katıldığı düğünde böyle dans etti" diye videoları yayınlayacaklar. Acılı ailelerin evine gidip zaten konuşmaya dermanı kalmamış ana babalara saçma sapan sorular soracaklar. Onların acılarını daha da katlayacaklar.
- Bu olayı takiben bir hafta sonra önce doğuda görev yapmış emekli bir subay televizyona çıkarılacak kendisine bilmem kaçıncı kez "neden böyle oldu" diye soracaklar eline kalem kağıt verip olayı canlandırmasını isteyecekler. Askerlik anılarını anlattıracaklar.
- Başbakan erdoğan tekrar açıklama yapacak önlemleri aldığını artık doğuda kuş uçurtulmayacağını söyleyecek.
- İki üç hafta sonra Hilal Cebeci memelerini gösteren yeni fotoğraflar koyacak, sosyal medyada "ne çakılır bu hatuna" diye statüler girilecek.
Bir ay sonra herkes bu saldırıyı unutacak eş dost sohbetlerinde "Fener kümeye düşer mi, Hilal'in yeni fotoları çıktı mı? Bilmem hangi grup Türkiye'ye geliyormuş" diyecek insanlar.
Gerçekten niye ölüyor bu insanlar, gencecik yaşta, daha hayata başlayamadan, hayat kuramadan bu neyin ölümüdür? Bunu kim hangi argümanları art arda dizerek anlatabilir ki? buna hiçbir dil, hiçbir yürek yetmez.
O kaybedilen insanların hangisinin umrunda şu an demokrasi, yemin krizi ya da yaşam? Hangisi nefes alabiliyor şimdi?
"Beynimde bombalar patlıyor; Sanki ölüyorum ölenler yerine!"
O kaybedilen insanların hangisinin umrunda şu an demokrasi, yemin krizi ya da yaşam? Hangisi nefes alabiliyor şimdi?
"Beynimde bombalar patlıyor; Sanki ölüyorum ölenler yerine!"
12 Temmuz 2011 Salı
Utanç Vesikası: Türkiye Futbol Federasyon'u!
TFF bugünkü açıklamasıyla hiçbir konuda rasyonel bir karar alamayacaklarını göstermişlerdir. İster bu saatten sonra takım düşürsünler veya düşürmesinler. Hiç önemli değil.
Klasik olacak ama bu federasyonla lig falan bitmez arkadaş! Resmen şikecileri aklayıp Galatasaray Başkanı bu durumu eleştiriyor diye Galatasaray'a "disiplin kurulu"nu hatırlatacak kadar omurgasızlaşmışlar!
İkiyüzlülüğün, kokuşmluğun abidesi olmuş bunlar! Türk futbolunun karar mercisi mi bunlar?
Galatasaray başkanını fırsatçılıkla itham etmek kimsenin haddi değildir. Bu bir. İkincisi; sonuçları nereye kadar ulaşacağı belli olmayan bir kriz söz konusuyken hiçbir şey olmamış gibi davranmak ve ligleri başlatmak; o krizi görmemezlikten gelme gafletinde bulunmaktır.
TFF : "...elde herhangi bir belge ve delil olmadan hukuka ve adalete aykırı sonuçlar yaratabilecek nitelikte alelacele karar verilmesini beklemek..."
Bakın Galatasaray Başkan'ı ne demiş; "...Kararın verilmesi için gerekli bilgi ve delillerin federasyon’umuza ivedilikle iletilerek sürecin hızlandırılacağına inanıyoruz..."
"Galatasaray Başkan"ı hemen karar verin demiyor, belge ve delil olmadan karar verin de demiyor. 'Bilgi ve delilleri bir an önce elde edin, süreci hızlandırın' diyor...
Sizlerden midem bulanıyor!
7 Temmuz 2011 Perşembe
Galatasaray'lı olmaktan "şeref" duyuyorum.
Tarihinin en kötü sezonu olan 2010-2011 sezonunda sezon bitimine 3 hafta kala ligden düşme sancısını yoğun şekilde hissettiği zamanlarda bile "şike"ye başvurmamış onurlu, gururlu, bazılarının aklı bile eremeyecek kadar büyük takım Galatasaray! Sevdam!
Arkadaşlar,
Kupalar yapmasın büyük Fenerbahçe'yi, yüreklerde hissettirdikleri yapsın; Gönüller.. Fatih Terim'e şike olayı soruluyor: "Antremana çıkıyorum şimdi.." diye söylüyor. Bu; 'ben emeğimin peşindeyim, çalışıyorum' demek. Galatasaray olmak demek!
Pisliğe bulanan takımların, taraftarlarının cansiparane sarıldığı tertemiz takımıma muhtelif bir kaç yayın organı tarafından saldırılmaya çalışılıyor; Şaşırmıyorum da, ben de ellerim kirlenince temiz bir havluya ihtiyaç duyuyorum; ama önce o elleri yıkayacak bir miktar su lazım.. Ne yazık ki bazı kendini bilmezler o kadar büyük bir panik içerisindeler ki, kirli ellerini temizlemeden tertemiz havluya silmek istiyorlar. O kadar acınacak haldeler ki kılınızı kıpırdatmadan bunu fark edebilirsiniz.
Bu ülkenin "YÖN"ü Galatasaray'dır;
Bir kaç sene ortalığı boş buldunuz, tarihi yeniden yazıyorsunuz; Yoksa bu ülkede gerçek tarihi kimin yazdığı artık herkesin malumu. Hatırlatmaya gerek yok.
Ama:
Tarih yazanlar da unutulmaz;
3 temmuz 2011
3 temmuz 2011
4 Temmuz 2011 Pazartesi
FENERGENEKON
Bu takımın durumu malumun ilanıdır. Göreceksiniz eğer Türk Polis'i yüzüne gözüne bulaştırmazsa -ki bu ihtimal dışı değildir, birkaç gün içinde korku imparatorluğu çökecek. Bu takımın yaptığı bütün pislikler ve de rezillikler gün yüzüne çıkacak. Fenerbahçe korkusundan sinmiş nice insan ortaya çıkıp gerçekleri haykıracaktır.
Özellikle Fenerbahçe medyası ve bazı romantik Galatasaray'lılar tarafından suçlu çıksa dahi ceza verilmemesine yönelik telkinler yapılan veya hafiften yapılmaya başlanan bir durum aldı bu klüp. Hatta bazıları şimdiden; "Süper Lig Fener'siz olmaz, yayıncı kuruluş istenilen parayı vermez" gibi hafif tehditkar ve acınası lafları da ortama pompalıyor. Oysa tam tersi bunlar gGlatasaray'ın başına gelse ülke yıkılır, başta Ntvspor olmak üzere, bazı kanallar 24 saat yayın yapar, Galatasaray her şekilde rezil edilerek yönetiminin istifa etmesi sağlanır ve bizzat kendi medyası tarafından küme düşürülmesi istenirdi. Burada Fenerbahçe'yi yönetenler aklanırsa ne ala, ama suçlamalar doğru çıkarsa ve insanların gözüne baka baka bu iddia edilenleri işlemişlerse şeriatın kestiği parmak acımamalı.
Rezillik yuvası, şike kumkuması, teşvik primi muskası, antipati manyağı müessese! Boşuna değil bu nefret, boşuna değil bunların "Biz bize yeteriz" demesi. Boşuna değil "17'iniz gelin" demeleri. Bursa'lısı, Trabzonlu'su, Ankara'lısı, Galatasaray'lısı..Boşuna değil bu öfke! Yıllardır yaptıkları çirkeflikler, lekeler, şerefsizlikler su doldurma noktasına geldi artık. Bir korku imparatorluğu dediğim gibi çökmek üzere. "İtin ahmağı baklavadan pay umar." Gelinen nokta da birşeylerin olacağı, olanakların sağlanacağı çok aşikar.
Toroğlu'nun dün akşam veciz bir biçimde dediği gibi, belki kaos olur, ortalık birbirine girer ama eski haliyle 'her gün ölen Türk Futbolu bu sefer en azından 1 gün ölür' ve kendini küllerinden yeniden yaratır. Bu olaylarla da kimsenin Tanrı olmadığı bir kez daha anlaşılır, şike yapmaya niyetlenen de bir kez daha düşünür.
Konuyla hiç ilgisi olmadığı halde, 'Türk Futbolu'na dair eleştirilerini sıralayan bir adama 'Burası Çavuşesku Romanya'sı değil' derken ki 'Türk futbol'u sözcüsü üslubunuzla, dün akşamki 'Türk futbolu'ndaki son temiz adam duruşunuzdaki etik açmazı, yaman çelişkiyi ve katıksız iki yüzlülüğü nereye koyacağız?
Özellikle Fenerbahçe medyası ve bazı romantik Galatasaray'lılar tarafından suçlu çıksa dahi ceza verilmemesine yönelik telkinler yapılan veya hafiften yapılmaya başlanan bir durum aldı bu klüp. Hatta bazıları şimdiden; "Süper Lig Fener'siz olmaz, yayıncı kuruluş istenilen parayı vermez" gibi hafif tehditkar ve acınası lafları da ortama pompalıyor. Oysa tam tersi bunlar gGlatasaray'ın başına gelse ülke yıkılır, başta Ntvspor olmak üzere, bazı kanallar 24 saat yayın yapar, Galatasaray her şekilde rezil edilerek yönetiminin istifa etmesi sağlanır ve bizzat kendi medyası tarafından küme düşürülmesi istenirdi. Burada Fenerbahçe'yi yönetenler aklanırsa ne ala, ama suçlamalar doğru çıkarsa ve insanların gözüne baka baka bu iddia edilenleri işlemişlerse şeriatın kestiği parmak acımamalı.
Rezillik yuvası, şike kumkuması, teşvik primi muskası, antipati manyağı müessese! Boşuna değil bu nefret, boşuna değil bunların "Biz bize yeteriz" demesi. Boşuna değil "17'iniz gelin" demeleri. Bursa'lısı, Trabzonlu'su, Ankara'lısı, Galatasaray'lısı..Boşuna değil bu öfke! Yıllardır yaptıkları çirkeflikler, lekeler, şerefsizlikler su doldurma noktasına geldi artık. Bir korku imparatorluğu dediğim gibi çökmek üzere. "İtin ahmağı baklavadan pay umar." Gelinen nokta da birşeylerin olacağı, olanakların sağlanacağı çok aşikar.
"Fenerbahçe'ye ceza vererek Türk Futbol'unu mu temizleyeceksiniz" diyenleri mi ararsın, şikenin tarihini ilk insana götürenleri mi, lafa gelince "arınalım-temizlenelim" deyip, ondan sonra iş zülf-ü yare dokununca Fenerbahçe giderse "marka değeri" sıfırlanır diyen iki yüzlüleri mi?
Bu safsataların hadi en iyi niyetlisine diyelim, şöyle bir cevap verilebilir pekala, İtalya'da temiz eller veya futbol'da şike soruşturması açıldığında, ordaki adli makamın amacının bir sistem kahramanlığı olmadığını, daha doğrusu sistemi pir-ü pak edemeyeceklerini savcısı da biliyordu, İtalyan vatandaşı da biliyordu. Bir yerden başlandı, bir milat yaratılmaya çalışıldı. Yoksa, 30 sene önceki şampiyonluklar da incelensin demek, hele hele şu an kapının önündeki taptaze pisliği temizlemeden, onun hesabını vermeden, en hafif ifadeyle, iyi niyetle ve hakikat arayıcılığıyla bağdaşmaz. Ha, 20 sene önceki meseleler için elinizde bilgi, belge, kaset varsa ben buradan onlar da ortaya koyulsun derim.
Toroğlu'nun dün akşam veciz bir biçimde dediği gibi, belki kaos olur, ortalık birbirine girer ama eski haliyle 'her gün ölen Türk Futbolu bu sefer en azından 1 gün ölür' ve kendini küllerinden yeniden yaratır. Bu olaylarla da kimsenin Tanrı olmadığı bir kez daha anlaşılır, şike yapmaya niyetlenen de bir kez daha düşünür.
Bir sözüm de telegol'cülere, spesifik olarak sayın Çakar'a olacak; Hafızası iyi olan sadece siz değilsiniz sayın çakar, 'Biz dediydik ama aşağılandık, konuşturulmadık' triplerine de hiç girmenizi tavsiye etmem, çünkü Luchesku'yla zat-ı alileriniz arasında 'mahçupsun Güntekin' deyişiyle özdeşleşen o sert tartışmaların/polemiğin yaşandığı günlerde, adamın kendisiyle ilgisi bulunmayan ve dahlinin olmadığı bir döneme, diktatör çavuşesku zamanındaki şikelere göndermelerle hocanın futbol bilgisini, geldiği futbol kültürünü ülkesinde yaşanmış karanlık bir dönem üzerinden, bir beyefendiye yakışmayacak bir biçimde, bel altına vurarak tartışmaya açmış, hocayla açıkça alay etmiştiniz. Halbuki o dönemde 'Türk futbolu'ndaki eller de Çavuşesku raconuyla/yöntemleriyle, onunki kadar açık olmasa bile şampiyonu, düşeni-çıkanı tayin ediyordu. Pekala, ben de size şimdi sizin üslubunuzla ve bir ingiliz sporseveri ağzıyla sormak isterim, kaç gramlık şeffaf bir Türkiye Futbol liginin hakemiydiniz ve spor yazarısınız?
Konuyla hiç ilgisi olmadığı halde, 'Türk Futbolu'na dair eleştirilerini sıralayan bir adama 'Burası Çavuşesku Romanya'sı değil' derken ki 'Türk futbol'u sözcüsü üslubunuzla, dün akşamki 'Türk futbolu'ndaki son temiz adam duruşunuzdaki etik açmazı, yaman çelişkiyi ve katıksız iki yüzlülüğü nereye koyacağız?
2 Temmuz 2011 Cumartesi
Yeni Aslan: Jaka Lakovic!

Asist özelliği ve tam bir lider yapısı onu komplike bir oyuncu yapıyor. En kritik anlarda sahne almasını biliyor ve gerekli sorumluluğu yerine getiriyor.
lakovic sezon genelinde %38 3'lük istatistiği ile oynamış. Muazzam bir rakam! İç saha atışlarında %56 gibi bir yüzde söz konusu. Tartışmaya mahal vermeyecek kadar açık ve seçik bir isim! Avrupa'nın en iyi PG'lerinden biri, Türkiye'nin en iyi PG'si diyebiliriz Lakovic adına.
Not düşmek gerekirse;
Çekemeyenler anten taksın!
1 Temmuz 2011 Cuma
Jamon Lucas Gordon
PG ve Forvet pozisyonunda oynayabilir. Olympiakos'ta rotasyonda görev alıyordu. Çok iyi savunmacı olduğu söyleniyor. Galatasaray'ımıza hayırlı olsun.
27 Haziran 2011 Pazartesi
Galatasaray'da transfer bitmez(!)
Ünal Aysal?
"Drogba" dedi. Drogba olmadı. Sonra Klose Lazio'ya gidince tekrardan Drogba sesleri yükseldi. Akabinde Ujfalisi, Reyes ve Forlan içim Madrid'e gitti. Aralarında en kolay alınabilecek Ujfalusi geldi. Forlan ve Reyes olmadı. Forlan olmayınca tekrar "Drogba" dedi. Anti parantez geçmez gerekirse bu süreçte Ali Dürüst, "Drogba gündemimizde yok" açıklamaları yapıyor idi. Madrid'de Reyes kalacağı açıklandı. Ünal Aysal ayağına gittiği futbolculardan boş döndü. Haziran ortalarında, "Çok sürpriz bir kaleci gelecek, dünyanın en iyi kalecilerinden" dedi Temmuz'dayız ne gelen var ne giden. "Muslera ile anlaşıyoruz, anlaştık" dedi. Nedense o da olmadı. Kampa kadar, yani Temmuz başına kadar "transferlerin hepsi bitmiş olacak" dedi ve yine ne ses var ne seda. .Şu ana kadar yapılan transferler malumunuz bonservissiz transfer ve kimse "Ceyhun Gülselam"ın büyük transfer olduğunu iddia edemez. Yıllardır kabus gibi seneler geçirdiğimiz noktada bu yalan vaatlere karnımız doydu artık. Bize icraat gerekiyor.
Özhan Canaydın asil bir insandı. Gerçek bir beyefendiydi. Aziz Yıldırım' ın asla yapmadığını ve yapmayacağını hep yaptı, zamanı gelince tebrik etmeyi bildi. onu saygıyla anıyoruz. başkanlık yaptığı dönemde şartlar zordu, buna rağmen asla başını önüne eğmedi.
Ünal aysal, beyefendiliğiyle şimdiden Galatasaray'lıların gönlüne taht kurmuştur. Ancak burada bir çizgi çekmek gerekir. Yeni bir cümleye başlamak zorundayım çünkü; seçim öncesinde, Aysal' ın varlıklı oluşu, Galatasaray için gereken köklü revizyonu gerçekleştireceği konuşuluyordu. vaatleri de vardı. Herkes umutluydu.
Seçildi, sevindik. Fatih terim' i getirdi, egosunu törpülemiştir, diye düşündük, daha da umutlandık. Aradan geçen bir aylık sürede, geçtiğimiz sezon yokları oynayan ve başları öne eğdiren kayıp ruhlardan kadroda en fazla 3-4 kişi kalması gerekirken, sadece 6 kişi gitti. selçuk inan, ceyhun gülselam ve johan elmander getirilse de, karanlığı fark eden Galatasaraylıların ' yeterli değil ' sözlerini duyabiliyorum. ben de aynısını söyledim.
Takımın ' lütfen ' futbolcuların ' uyurgezerce ' oynadığı bir takımı tekrar canlandırmanın yolu kadroda köklü revizyona gitmektir. Bunun anlamı kadroda en fazla 3-4 kişi kalması, 20 - 22 arası yeni ismin takıma katılmasıdır. Galatasaray başkanlık koltuğuna oturan biri de bu sorumluluğunu aklından çıkarmamalıydı. peki ne oldu? mecbur olunan yeni yapılanmanın olmazsa olmazları serdar kesimal, orhan şam, mustafa pektemek, veli kavlak, ersan adem gülüm, sezer öztürk elini kolunu sallayarak ezeli rakiplere gitti. önce drogba, sonra forlan ismiyle taraftarlar oyalandı, net bir gelişme söz konusu olmadı. fatih terim' in ' hakan balta kalsın, ona çok ihtiyacım olacak ' sözü de soru işaretlerini arttırmıştır. çünkü geçtiğimiz sezon sol bekte sağ açıklara çizgiye kadar eşlik eden, geri dönemeyen ben değildim.
Ünal aysal ise ' borç 550 milyon tl, bu şartlarda transfer zor ' açıklamasını yaptı. Ardından da Atletico Madrid' in 3 oyuncusu için büyük bir meblağ gözden çıkarıldı. Çelişki ve soru işaretleri yine kaçınılmazdı.
Yeni Galatasaray başkanı saygıdeğer bir insandır. Ancak o koltuğa oturunca taraftarın beklentisini gerçekleştirmek zorunda olduğunu bilmeliydi. Eğer seçime girmişse sorumluluğu anka kuşunu küllerinden doğurmaktı. Kendisi ' 20.000 kombine hedefliyoruz ' gibi talihsiz bir açıklama yaptı. Neden mi?
Kimse, hiçbir Galatasarayl'ının taraftarlığını sorgulayamaz, ölene kadar bu insanlar sarı ve kırmızıyı sevecek. ancak hiçbir insan da mazoşist değildir, en kalburüstü forvetlere bile pozisyon veren savunmalar, tek yönlü orta sahalar, canı istediğinde oynayan, istemediğinde küsen forvetleri izlemek için zamanını ayırmaz. Biz Drogba ve Forlan değil, ruh ve heyecan istiyoruz. oyalama değil, icraat bekliyoruz. borç dinlemek değil, okay yokuşlu için gösterilen çabayı dinlemek istiyoruz(duk). ama gidişat tam tersini gösteriyor. Taraftar sizden "Dolar"ı forvete, "Euro"uyuda stopere koymanızı beklemiyor. Taraftar sezonun ilk maçında sahaya çıkacak heyecan ve hırs dolu, eski futbolcuların görünmediği yeni başlangıç peşinde bir 11 arzuluyor. Bunu yerine getirmek de sizin sorumluluğunuz. Bahane asla kabul edilemez...O yüzden tünel, şimdilik karanlık gözüküyor.
Not: Kimse de Galatasaray sevgimi tartışamaz. Sadece kırgınım. Kalbimin yarısı sarı, yarısı kırmızı olmaya devam edecek.
"Drogba" dedi. Drogba olmadı. Sonra Klose Lazio'ya gidince tekrardan Drogba sesleri yükseldi. Akabinde Ujfalisi, Reyes ve Forlan içim Madrid'e gitti. Aralarında en kolay alınabilecek Ujfalusi geldi. Forlan ve Reyes olmadı. Forlan olmayınca tekrar "Drogba" dedi. Anti parantez geçmez gerekirse bu süreçte Ali Dürüst, "Drogba gündemimizde yok" açıklamaları yapıyor idi. Madrid'de Reyes kalacağı açıklandı. Ünal Aysal ayağına gittiği futbolculardan boş döndü. Haziran ortalarında, "Çok sürpriz bir kaleci gelecek, dünyanın en iyi kalecilerinden" dedi Temmuz'dayız ne gelen var ne giden. "Muslera ile anlaşıyoruz, anlaştık" dedi. Nedense o da olmadı. Kampa kadar, yani Temmuz başına kadar "transferlerin hepsi bitmiş olacak" dedi ve yine ne ses var ne seda. .Şu ana kadar yapılan transferler malumunuz bonservissiz transfer ve kimse "Ceyhun Gülselam"ın büyük transfer olduğunu iddia edemez. Yıllardır kabus gibi seneler geçirdiğimiz noktada bu yalan vaatlere karnımız doydu artık. Bize icraat gerekiyor.
Özhan Canaydın asil bir insandı. Gerçek bir beyefendiydi. Aziz Yıldırım' ın asla yapmadığını ve yapmayacağını hep yaptı, zamanı gelince tebrik etmeyi bildi. onu saygıyla anıyoruz. başkanlık yaptığı dönemde şartlar zordu, buna rağmen asla başını önüne eğmedi.
Ünal aysal, beyefendiliğiyle şimdiden Galatasaray'lıların gönlüne taht kurmuştur. Ancak burada bir çizgi çekmek gerekir. Yeni bir cümleye başlamak zorundayım çünkü; seçim öncesinde, Aysal' ın varlıklı oluşu, Galatasaray için gereken köklü revizyonu gerçekleştireceği konuşuluyordu. vaatleri de vardı. Herkes umutluydu.
Seçildi, sevindik. Fatih terim' i getirdi, egosunu törpülemiştir, diye düşündük, daha da umutlandık. Aradan geçen bir aylık sürede, geçtiğimiz sezon yokları oynayan ve başları öne eğdiren kayıp ruhlardan kadroda en fazla 3-4 kişi kalması gerekirken, sadece 6 kişi gitti. selçuk inan, ceyhun gülselam ve johan elmander getirilse de, karanlığı fark eden Galatasaraylıların ' yeterli değil ' sözlerini duyabiliyorum. ben de aynısını söyledim.
Takımın ' lütfen ' futbolcuların ' uyurgezerce ' oynadığı bir takımı tekrar canlandırmanın yolu kadroda köklü revizyona gitmektir. Bunun anlamı kadroda en fazla 3-4 kişi kalması, 20 - 22 arası yeni ismin takıma katılmasıdır. Galatasaray başkanlık koltuğuna oturan biri de bu sorumluluğunu aklından çıkarmamalıydı. peki ne oldu? mecbur olunan yeni yapılanmanın olmazsa olmazları serdar kesimal, orhan şam, mustafa pektemek, veli kavlak, ersan adem gülüm, sezer öztürk elini kolunu sallayarak ezeli rakiplere gitti. önce drogba, sonra forlan ismiyle taraftarlar oyalandı, net bir gelişme söz konusu olmadı. fatih terim' in ' hakan balta kalsın, ona çok ihtiyacım olacak ' sözü de soru işaretlerini arttırmıştır. çünkü geçtiğimiz sezon sol bekte sağ açıklara çizgiye kadar eşlik eden, geri dönemeyen ben değildim.
Ünal aysal ise ' borç 550 milyon tl, bu şartlarda transfer zor ' açıklamasını yaptı. Ardından da Atletico Madrid' in 3 oyuncusu için büyük bir meblağ gözden çıkarıldı. Çelişki ve soru işaretleri yine kaçınılmazdı.
Yeni Galatasaray başkanı saygıdeğer bir insandır. Ancak o koltuğa oturunca taraftarın beklentisini gerçekleştirmek zorunda olduğunu bilmeliydi. Eğer seçime girmişse sorumluluğu anka kuşunu küllerinden doğurmaktı. Kendisi ' 20.000 kombine hedefliyoruz ' gibi talihsiz bir açıklama yaptı. Neden mi?
Kimse, hiçbir Galatasarayl'ının taraftarlığını sorgulayamaz, ölene kadar bu insanlar sarı ve kırmızıyı sevecek. ancak hiçbir insan da mazoşist değildir, en kalburüstü forvetlere bile pozisyon veren savunmalar, tek yönlü orta sahalar, canı istediğinde oynayan, istemediğinde küsen forvetleri izlemek için zamanını ayırmaz. Biz Drogba ve Forlan değil, ruh ve heyecan istiyoruz. oyalama değil, icraat bekliyoruz. borç dinlemek değil, okay yokuşlu için gösterilen çabayı dinlemek istiyoruz(duk). ama gidişat tam tersini gösteriyor. Taraftar sizden "Dolar"ı forvete, "Euro"uyuda stopere koymanızı beklemiyor. Taraftar sezonun ilk maçında sahaya çıkacak heyecan ve hırs dolu, eski futbolcuların görünmediği yeni başlangıç peşinde bir 11 arzuluyor. Bunu yerine getirmek de sizin sorumluluğunuz. Bahane asla kabul edilemez...O yüzden tünel, şimdilik karanlık gözüküyor.
Not: Kimse de Galatasaray sevgimi tartışamaz. Sadece kırgınım. Kalbimin yarısı sarı, yarısı kırmızı olmaya devam edecek.
11 Haziran 2011 Cumartesi
Sporun beşiği Galatasaray; her düşüş bir ayağa kalkış..
Öncelikle Oktay Mahmuti yönetiminde ve Hakan Üstünberk komitesinde bu sezon gayet hedefe dair işler yapıldığının altını çizmek isterim. Sadece oynanmak istenen dirayetli oyun değil mesele. Bu şubeye getirilen hava ve coşku çoğu şeyin ötesinde.
Kısıtlı bütçe ile, kısıtla imkanlarla 21 yıllık hasrete son vermek istiyorduk. Seriyi 2-2'ye getirip herşeyin yeniden başlamasını istiyorduk. Olmadı. Fenerbahçe ülker 20 milyon doların üstünde bütçeyle kurulmuş bir takım. Anti parantez geçmek gerekirse "Fenerbahçe Ülker" bugünkü hala "hakemlere rağmen" kazandık demeleri düşündürücüdür. Bilmem kaç milyon dolarlık bir takımın sudan sebep göstererek savunma yapması gülünç oluyor. Amatör branşlarda sponsor desteği almadan başarı yakalamak nerdeyse imkansız gibi. Medical Park'ın bize bu sene ayıracağı bütçe ise 10 milyon dolar civarlarında. Bu yeterli olur mu bilinmez. Fakat Fenerbahçe Ülker üstüne koyarak daha da yol katedecektir. Bakın Aziz Yıldırım amatör branşlara verdiği destekle anılır hep, aslında klüplerin amatör branşlara bütçe ayırdıkları görülmez. Sponsorlar bu işi yürütür, organize ederler; Ülker ve ülkerin yan sanayisi Cafe Crown, Cola Turka gibi. Basketbol'un öncülerinden sayılabilecek "Ülkerspor"un kapanıp Fenerbahçe ile birleşmesi tamamen "Ülkerspor"un tamamen kendi insiyatifidir. Murat Ülker'in koyu bir Fenerbahçe'li olduğunu bu noktada unutmayalım.
Bugün ki maç için teknik-taktik analizi yapmaya gerek yok. Herşey apaçık ortada. Gerçek bir ritüeli şu noktada söylemek gerekirse, Basketbol'da seyirci açısından ilkeri yaşatıyoruz. Salonları karnaval yerlerine dönüştürüyoruz. Bu noktada taraflı tarafsız herkesten tebrik alıyoruz. "At gözlük"lü insanları bu sınafa dahil etmiyoruz.
Final mücadelesi verdiğimiz bu senede Basketbolbilir'ler tarafından play off'lara kalmamız dahi sürpriz görülürken final oynamamız büyük başarı addedilebilir. Bu noktaya gelmişken şampiyon olmakta isterdi gönüller elbette.
Bazı "tarihbilmezlar" "Fenerbahçe"nin 5'te 5 başarısını dünyada eşi benzeri olmayan bir başarı olarak görüyor. Ali Tanrıyar zamanında 13 branjta şampiyon olduğumuzu hatırlatır bu ülkede yapılan sporların %80'nin, bunu içinde Basketbol dahil Türkiye'ye Galatasaray'ın getirdiğini ve öğrettiğini hatırlatırım. Kimse sporun beşiği olan bir camiadan umudunu kesemez. Fenerbahçe sadece başarılar elde eder, Galatasaray ise daima ondan büyük daha başarılar elde eder; ben değil tarih dillendiriyor bunları.
Ben bugün sahada mücadele eden bütün abilerime sonsuz teşekkürler ediyorum. Onlar üzerlerinde formanın hakkını sonuna kadar vermeye çalıştılar. Taraftarın oyuncularla bütünleşmesi..Onları hakketleri değeri vermeleri Türkiye'ye örnek olacak şekilde idi. Koç Çetin Yılmaz'ın dediği gibi, "Galatasaray taraftarı basketbolu iyi biliyor." Basketbol seyirci kültürünü canlandırmaya devam ediyor.
Unutmadan söyleyelim ki;
Türkiye'dir Galatasaray.
Kısıtlı bütçe ile, kısıtla imkanlarla 21 yıllık hasrete son vermek istiyorduk. Seriyi 2-2'ye getirip herşeyin yeniden başlamasını istiyorduk. Olmadı. Fenerbahçe ülker 20 milyon doların üstünde bütçeyle kurulmuş bir takım. Anti parantez geçmek gerekirse "Fenerbahçe Ülker" bugünkü hala "hakemlere rağmen" kazandık demeleri düşündürücüdür. Bilmem kaç milyon dolarlık bir takımın sudan sebep göstererek savunma yapması gülünç oluyor. Amatör branşlarda sponsor desteği almadan başarı yakalamak nerdeyse imkansız gibi. Medical Park'ın bize bu sene ayıracağı bütçe ise 10 milyon dolar civarlarında. Bu yeterli olur mu bilinmez. Fakat Fenerbahçe Ülker üstüne koyarak daha da yol katedecektir. Bakın Aziz Yıldırım amatör branşlara verdiği destekle anılır hep, aslında klüplerin amatör branşlara bütçe ayırdıkları görülmez. Sponsorlar bu işi yürütür, organize ederler; Ülker ve ülkerin yan sanayisi Cafe Crown, Cola Turka gibi. Basketbol'un öncülerinden sayılabilecek "Ülkerspor"un kapanıp Fenerbahçe ile birleşmesi tamamen "Ülkerspor"un tamamen kendi insiyatifidir. Murat Ülker'in koyu bir Fenerbahçe'li olduğunu bu noktada unutmayalım.
Bugün ki maç için teknik-taktik analizi yapmaya gerek yok. Herşey apaçık ortada. Gerçek bir ritüeli şu noktada söylemek gerekirse, Basketbol'da seyirci açısından ilkeri yaşatıyoruz. Salonları karnaval yerlerine dönüştürüyoruz. Bu noktada taraflı tarafsız herkesten tebrik alıyoruz. "At gözlük"lü insanları bu sınafa dahil etmiyoruz.
Final mücadelesi verdiğimiz bu senede Basketbolbilir'ler tarafından play off'lara kalmamız dahi sürpriz görülürken final oynamamız büyük başarı addedilebilir. Bu noktaya gelmişken şampiyon olmakta isterdi gönüller elbette.
Bazı "tarihbilmezlar" "Fenerbahçe"nin 5'te 5 başarısını dünyada eşi benzeri olmayan bir başarı olarak görüyor. Ali Tanrıyar zamanında 13 branjta şampiyon olduğumuzu hatırlatır bu ülkede yapılan sporların %80'nin, bunu içinde Basketbol dahil Türkiye'ye Galatasaray'ın getirdiğini ve öğrettiğini hatırlatırım. Kimse sporun beşiği olan bir camiadan umudunu kesemez. Fenerbahçe sadece başarılar elde eder, Galatasaray ise daima ondan büyük daha başarılar elde eder; ben değil tarih dillendiriyor bunları.
Ben bugün sahada mücadele eden bütün abilerime sonsuz teşekkürler ediyorum. Onlar üzerlerinde formanın hakkını sonuna kadar vermeye çalıştılar. Taraftarın oyuncularla bütünleşmesi..Onları hakketleri değeri vermeleri Türkiye'ye örnek olacak şekilde idi. Koç Çetin Yılmaz'ın dediği gibi, "Galatasaray taraftarı basketbolu iyi biliyor." Basketbol seyirci kültürünü canlandırmaya devam ediyor.
Unutmadan söyleyelim ki;
Türkiye'dir Galatasaray.
Hoşgeldin Ceyhun GÜLSELAM
Barış Özbek gitti, Ceyhun Gülselam geldi. İkisinin oyun tarzı birbirlerine benzese de Ceyhun'nun fiziği ve biraz daha topla oynaması Barış'tan onu ayıran önemli bir özellik. Önemli futbolcu olması ihtimali var. Fiziği var, etkili şutları var. Ama şimdiden bol bol çalışsın ki, 30 yaşına gelince "pas da atabilsem Real Madrid'de oynardım." demek zorunda kalmasın bize. Trabzonspor'da oynadığı dönemlerde her maç 3-4 aleni pas hatası yapıyordu. Pozisyon gereği, pres neticesinde falan değil, göz göre göre...
Ceyhun'um, gül'üm, selam'ım, yapma. Çok üzülürüz.
Ceyhun, kariyerini şekillendirmek istiyorsa Galatasaray onun için şanstır. Üstüne koya koya oynaması lazım. Trabzonspor performansı ile bizde şans bulması zor görünüyor. Herşey gönlünce olsun.
Başarılar Ceyhun. Hoşgeldin.
Ceyhun'um, gül'üm, selam'ım, yapma. Çok üzülürüz.
Ceyhun, kariyerini şekillendirmek istiyorsa Galatasaray onun için şanstır. Üstüne koya koya oynaması lazım. Trabzonspor performansı ile bizde şans bulması zor görünüyor. Herşey gönlünce olsun.
Başarılar Ceyhun. Hoşgeldin.
10 Haziran 2011 Cuma
Kesilecek bir hesap daha var.
Yıllardır beklenen play off finalinde seyircinin takımıyla buluşması "Brezilya Karnaval"larını aratmayacak şekilde coşkulu olmuştu. Hasretin, özlemin, isteğin 21 yıldır tavan yaptığının tezahürü idi Abdi İpekçi'deki coşku. Maça 1 saat kala tribünlerin yarısı dolması herşeyin göstergesi olmuştu. Müthiş bir atmosferde oynanan bu maçı kazanmış olmamız seri açısından çok önemliydi.
Seyircinin maça etkisi çok ama çok büyük. Çok büyük emeklerle bu durumlara geldik. Çok büyük işler yaptık Paranın satın alamayacağı şeylerin hepsi bizde. Hırs, azim, taraftar, mücadele, ayağa kalkmak ve daha fazlası.. İnanmışlığın zaferi. Yarın kesilecek bir hesap daha var. Galip gelip seriyi 2-2'ye getirmek. Herşeyin yeniden başlamasını sağlmak. İnanıyoruz. Ruhunuza inanıyoruz!İ
Seyircinin maça etkisi çok ama çok büyük. Çok büyük emeklerle bu durumlara geldik. Çok büyük işler yaptık Paranın satın alamayacağı şeylerin hepsi bizde. Hırs, azim, taraftar, mücadele, ayağa kalkmak ve daha fazlası.. İnanmışlığın zaferi. Yarın kesilecek bir hesap daha var. Galip gelip seriyi 2-2'ye getirmek. Herşeyin yeniden başlamasını sağlmak. İnanıyoruz. Ruhunuza inanıyoruz!İ
9 Haziran 2011 Perşembe
Ruhunuza inanıyoruz..
"21 yil sonra finale adımızı yazdırdık. tıpkı 21 yil sonra ilk defa yarı finallerde galibiyet aldığımız gibi... şimdi sıra son virajda...
seri cumartesi günü başlıyor. saha avantajı rakibimizde olacak ve maçlar 2 deplasman, 2 ev sahibi, gerekirse 1 deplasman, gerekirse 1 ev sahibi ve gerekirse 1 deplasman daha formatı ile oynanacak. dolayısıyla şampiyonluk için deplasmandan en az bir maç çalmamız gerekiyor. başarabilir miyiz? irdeleyelim.
fenerbahçe ülker'in kullanabildigi rotasyon şu şekilde:pg: roko ukic - saras jasikeviciussg: ömer onansf: marko tomas - emir preldzicpf: darius lavrinovic - sean mayc: oğuz savaş - kaya peker
engin atsür, mirsad türkcan ve gasper vidmar sezonu kapatali çok oluyor. kinsey'de bu seride oynayamayacak. en son antalya ile oynanan ilk macta yer alabilmişti.kısacası rakibimizin 9 kisilik bir rotasyonu var. en önemli avantajları ukic-saras-ömer üclüsünün bulundugu guard rotasyonu... maçlara ukic-ömer ikilisiyle başlıyorlar. daha sonra ukic-saras, saras-ömer ikililerini goruyoruz. her kombinasyon tehlikeli.
zayif noktaları neler? roko ukic zaman zaman dengesini kaybeden, hücum ritmini tutturamadığı zaman takımına zarar veren bir isim... saras'ın yaşı epey ilerledi. basketbol zekası üst düzeyde olmasına rağmen sert savunmalara karşı o da dengesini kaybediyor.
ömer'i mutlak suretle biz hücumdayken yormamız lazım. kendisi muhtemelen pg'imizi savunacaktır. bir ihtimal jerry johson sahadayken shipp veya evren (hangisi sahadaysa) ile eşleşmesi muhtemel. eger savunmada yorulursa, hucuma pek bir şeyi kalmaz gibi. yine de guard rotasyonunun en formda ismi durumunda... dikkat etmek gerekir.
guard rotasyonları bize göre daha dar ama yetenek açısından daha üstün diyebiliriz. dolayısıyla bu pozisyonlarda işimiz daha çok savunma kısmında başarılı olmak. açıkçası bu konuda gönlüm rahat. çok ekstra şutlar bulamadıkları müddetçe diğer takımlara karşı aldıkları skor katkılarını alamayabilirler.
sf pozisyonu bizim için tehlikeli marko tomas ve emir preldzic ikilisi başımızı ağrıtabilir. kendilerine bu pozisyondan minimum katkı verdirmemiz gerekiyor. normal sezonda oynadığımız iki karşılaşmada da emir'i durdurmayı başarmıştık. ancak ikinci karşılaşmada marko tomas başımızı çok ağrıttı. caner ve shipp ikilisinin savunmada ekstra gayretli olmasi gerekiyor.
gelelim pf ve c pozisyonlarına. oğuz'u kategori dışı tutmak gerekir. eşleşebilecek oyuncumuz yok gibi duruyor. bir ihtimal ermal kendisinin arkasında durabilir. ancak faul problemi bu noktada baş ağrıtması muhtemel sıkıntımız olarak dikkat çekiyor. rancik sakatlığının çok önemli olmadığını, final serisinde bir ihtimal oynayabileceğini söylemiş ama biz yine de o yokmuş gibi planlamalıyız. oğuz iki macta da bize karşı 14 sayı üretti. şut var, post-up var, saha görüşü fena değil... komple bir uzun olma yolunda çok önemli adımlar atıyor ve bence 1-2 seneye kadar avrupa'nın sayılı uzunlarından bir tanesi olacak. diğer yandan kaya-lavrinovic ve may üclüsünden pek korktuğumu söyleyemem. elbette 1-2 maç ekstra katkı sağlayabilecek oyuncular ama hücumları ile bize pek dert olmazlar. hatta koçlari bazen bu 3 oyuncuyu da yanında oturtup, emir'i 4 numaraya çekip takımını kısa bir beş ile sahada tutuyor.
özellikle saras-emir-oğuz üclüsü sahadayken hücum performansları bir anda değişiyor. dolayısıyla emir 4 numara oynarken, mümkün mertebe bizim de preston shumpert ile sahada kalmamız ve kısa beşle oynamamız önemli bir nokta... zira karşısına ermal'i veya andric'i almış bir emir'i düşünmek istemiyorum. zaman zaman haluk'u 4 numara oynatmak bile akıllıca olabilir.
fenerbahce bizden 3 kat daha fazla bütçeye sahip, basketbol yeteneği anlamında bizden daha üstün fakat bunların hepsi kağıt üzerinde kalıyor. takım oyunu olarak kendilerinden çok daha iyi olduğumuzu söyleyebilirim. bu sezon 70 sayının altında bir kere kaldılar. onda da galatasaray'imiz 56 sayıda tuttu ve 11 sayi farkla maglup etti. bunun dışında uzatmaya giden ve kazandıkları efes maçını bir kenara koyarsak normal sürelerde 70 sayının altına pek düşmüyorlar. hatta bizim kazandığımız maç dışında oynadıkları 33 maçta sadece 5 kez 75 sayinin altına düşmüşler. dolayısıyla burada kritik baraj 75 sayı. bu sayının altında tutmayı başardığımız her maçı kazanacağımızı düsünüyorum.
onlar play-off'ta bizim kadar sert savunma yapan bir ekiple karşılaşmadılar. ancak biz onlara benzer bir skor potansiyeli olan beşiktaş ile karşılaştık. dolayısıyla takım ne yapması gerektiğini çok iyi biliyor. her şey savunmada bitiyor. onların kadrosunda süre bulan aşağı yukarı bütün isimler buraları defalarca oynamış, tecrübeli oyuncular olabilirler. ancak bizim de elimizde daha önce buralarda bulunmuş tutku, haluk, ermal, shumpert ve her ne kadar dengesiz olsa da belçika'da böyle maçları oynamaya alışkın olan jerry johnson gibi isimlerimiz var.
Banvit serisinde ki atmosferin sağlanacağı her maçın mutlak favorisi biziz. is oradaki ilk iki maçtan bir galibiyet çıkarmaya bakar. gerisi? 4-2 ve şampiyonluk...
ha olmasa ne olur? canları sağolsun. bu sezonki ilk hedefimiz şampiyonluk veya final görmek değildi. bu takim önümüzdeki yıllara damgasını vuracağını cümle aleme göstermiştir. yine de yetmiyor be... buralara kadar gelmişken şampiyonluğu fenerbahçe ülker'e bırakmamak gerekiyor. aslanlarımızda bu yürek var. bu enerji var. taraftarda bu inanç var. yönetimde bu inanç var."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Total Pageviews
Blogroll
Pages
About
Blogger templates
Welcome
Facebook Pages
Google +
Our Topics
Affiliates
Sport Video
Poll
Pages
About Us
Resource
Blogger tarafından desteklenmektedir.
Pages - Menu
Popular Posts
-
Koskoca Galatasaray kaptanı, tribünlerin eleştirisine, ıslıklarına maruz kalırken, tribünler 1 hafta sonra 'Büyük Kaptan' deyince ...
-
Muslera'nın nasıl bir kaleci olduğunu herkes biliyor. İffhs 2010 sıralamasına göre dünyanın en iyi kalecileri alanında 7.sırada göster...
-
Hayatları boyunca Fatih Terim'in dörtte biri kadar bir başarı elde edememiş insanların (ona laf söyleyen herkes için geçerlidir) Ken...
-
Bugün sabah saatlerinde Bülent Tulun'nun ifadesine başvurulmak üzre emniyet teşkilatı TTArena'da Tulun'dan belge kopyası aldı bi...
-
PG ve Forvet pozisyonunda oynayabilir. Olympiakos'ta rotasyonda görev alıyordu. Çok iyi savunmacı olduğu söyleniyor. Galatasaray'ım...
-
Ünal Aysal? "Drogba" dedi. Drogba olmadı. Sonra Klose Lazio'ya gidince tekrardan Drogba sesleri yükseldi. Akabinde Ujfalisi,...
-
Barış Özbek gitti, Ceyhun Gülselam geldi. İkisinin oyun tarzı birbirlerine benzese de Ceyhun'nun fiziği ve biraz daha topla oynaması Bar...
-
"21 yil sonra finale adımızı yazdırdık. tıpkı 21 yil sonra ilk defa yarı finallerde galibiyet aldığımız gibi... şimdi sıra son virajda....
-
Büyüklerimiz söylerler, 90'lı yılların başından sonra taraftar kültürü değişmeye başladı..Daha Fanatik bir taraftar topluluğu ortaya çık...
-
"Futbol şiddetir, futbol holiganlıktır, futbola adam bıçaklamaktır" Futbolun teslim olduğu kitle bu. Ellerinde satırlar, döner b...